Efendim tanıştırayım, temsil ettiği jenerasyonla birlikte kendisi “dijital yerli” olarak isimlendirilen grubun 2009 serisi üyelerinden. Yani dünyaya gelişleri hali hazırda dijital platformların hayatımıza yerleştiği dönem olanlardan.

Analog dönemde hayata başlayıp dijital dünyaya sonradan adapte olanlara “dijital göçmen” diyorlar.  Dijital okuma yapmakta zorlanma, basılı malzemeye ihtiyaç duyma, toplantılarda defter-kalem ikilisinden vazgeçememe  durumları devam ediyor dijital göçmenlerin. Her ne kadar alıştık deseler de bu âleme, adaptasyon sorunları olabiliyor. Ne kadar başarılı bir uyum süreci yaşasalar da ufak detaylarda ele veriyorlar kendilerini. Tıpkı başka bir dili sonradan öğrenenlerin aksan sorunu yaşaması gibi, analog aksandan kurtulamıyormuş dijital göçmenler. Sadece aksan da değil üstelik ilk fırsatta ana diline dönme ruh hali de oluşabilir bazen.

Analog dönemin sonlarına denk gelen jenerasyonun işi çok karışık sanki. Tam bir köprü olan, tüm yenilikleri yaşayarak-deneyerek öğrenen nesilden bahsediyoruz.  Analoglar tarafından yetiştirilen ve dijital yerlileri yetiştiren ara nesil. Göç mecburi olunca el mahkûm adapte olan nesil. Düşünsenize; internet denilen bir şey varmış diye başladığı hayatının büyük bölümünü internet üzerinden yürüten, cep telefonunu (tuşlulardan bahsediyorum)  en iyi ihtimalle lise döneminde kullanmış olan ama şimdi akıllı telefonu olmadan tuvalete bile gitmeyen bir nesil. İlk özel televizyonun açılışına şahit olmuş ama şimdi hangi dijital platformdan dizi izlesem diyen, radyodan “çekme kaset” doldururken disket-cd-internet-dijital müzik platformları aşamalarının hepsini yaşayan bir nesilden bahsediyoruz.  Bilgisayardaki “kaydet” butonunun şeklinin neden öyle olduğunu açıklayabilenler de bu nesilde. Bu durumda kafaların karışık olması çok doğal sanırım. Hem bir önceki nesili anlamak, destek olmak, hem bu ışık hızıyla ilerleyen teknolojiyi takip etmek, hem de dijital yerlilerle aynı kefede durmaya çalışmak gibi bir çabanın içinde bir nesil…

Dijital göçmenlerin iş arkadaşlarının da bir kısmı dijital yerlilerden oluşmaya başladı artık. Analoglar çoktan havlu atmış, bizden geçmiş deyip köşesine çekilmişler. Yerlilerse, çerçeve içindeki fotoğrafı, camın üzerinde başparmağı ve işaret parmağını birleştirip açarak yakınlaştırmaya  çalışacak kadar benimsemişler yeni teknolojiyi. Dijital göçmenler iki durumu da anlayabilmenin tuhaf ruh halini yaşıyorlar. Bir çeşit gurbetçilik aslında bu da. Gittiği yere tam adapte olamayan, geldiği yerde de yaşaması artık mümkün olmayan ve bu yüzden kaderine razı olup çabalayan insanlar. Yapay zekanın var olduğu şu günlerde, hayatına bilgisayar, cep telefonu, internet olmadan başlamış, sosyal medya kavramından habersizken her platformda hesaba sahip, aşırı adaptasyona maruz kalmış cengaverler de diyebiliriz.

Cep telefonu olmadan arkadaşıyla buluşabilmiş, konum bilgisi almadan bir adresi bulabilmiş dijital göçmenler, cep telefonu olmadan nasıl yaşadıklarını soran dijital yerlilere cevap verirken zorlanır oldular. Sahi nasıldı? Saatinde yetişemezsen bir mesaj atıp; “gecikiyorum” denmiyor muydu yahu?! Cadde-sokak tabelası okuyarak mı buluyorduk biz yerleri, tarif mi alıyorduk bir bilenden? “Kavşaktaki ikinci çıkış” diye bir kavram yok muydu? Yolun akışı hep takip ediliyor muydu? Yanlış yola sapınca kim yeniden hesaplıyordu rotayı? Dijital göçmenler zor hatırlarken bunları, dijital yerlilerin internetsiz nasıl yaşandığına şaşırması kadar doğal bir şey olamaz değil mi?

Bakalım dijital yerlilerin şaşırma konuları ne olacak? Gelişim ve ilerleme tüm hızıyla devam ediyor aslında ama önceki kadar hızlı sıçrayışlar olmuyor sanki. Dijital yerliler de başka bir dünyanın göçmeni olacaktır mutlaka. Yaşayıp göreceğiz.