Kıbrıs Gezi Rehberi
Aslında Kıbrıs hikayem katıldığım İtalya turuyla başladı diyerek yazıya giriş yapıyorum ama:) dua edin dünya bir toz ve gaz bulutuydu diye başlamadım. O turda tanıştığım güzel insanlardan biri, “ya Hakan, bizim Kıprıs’ta bir yarışma vardııır. Sen neden katılmıyorsuuun?” dedikten sonra aradan bir yıl kadar geçti ve o yarışma sebebiyle ben de adaya gitme ve Kıbrıs gezilecek yerler hakkında bir yazı yazabilme şansı buldum.
Saray Hotel terasından gün doğumu
Bu yıl (2018) 10’uncusu düzenlenen Öztan Özatay Fotoğraf Yarışması‘na gönderdiğim fotoğraflardan birinin sergileme ödülüne layık görülmesini bahane ederek Kıbrıs’a gitmeye karar verdim. Fotoğraf Sanatçısı Öztan Özatay’ın sevgili kızı Buket Özatay‘ın (EFIAP/b, RISF4, AISF, MasterICS, MasterUSPA) bundan haberinin olmasıyla benim Kıbrıs maceram da başlamış oldu.
Girne Kalesi Manzarası Kıbrıs gezisi 2018
Şimdi burada organizasyonun ve Sevgili Buket Özatay’ın misafirperverliklerini anlatmaya kalksam inanın sayfalar sürer ve konu Kıbrıs Gezi Rehberi yazısından başka bir mecraya doğru ilerler ama özetle şunu söyleyebilirim ki; Geleceğimi söylediğim andan itibaren, sürekli beni aramalar, yönlendirmeler, Lefkoşa merkezde bulunan Saray Hotel‘den sergi alanına gitmem için rehber ayarlamalar (sadece benim için değil, tüm Kıbrıs dışından gelen katılımcılar için elbette), Yunus Emre Enstitüsü yetkilileri tarafından sponsorlu konaklama ayarlanması ve daha sayamayacağım misafirperverlikleri.
Girne Kalesi’ninden bayrak dostluğu
Her şeyden önce böyle güzel, geniş katılımlı, sıcacık bir organizasyona imza attığı için başta Buket Özatay ve arkasında bulunan devasa ekibe çok teşekkür ediyorum. Gerçekten de güzel anılar biriktirdiğim iki günlük bir tatil oldu benim için. Merak edenler sevgili Buket’in Diyalog TV’ye verdiği yarışma konulu röportajı buradan izleyebilirler. Gelelim şimdi sizlerle paylaşmaya değer gördüğüm o anılara.
Kıbrıs’a Nasıl Gidilir?
Girne Kalesi
Kıbrıs’a 3 yolla gidilebiliyor. Birincisi uçakla ve en kolay olanı. Kıbrıs gezisi için pasaport gerekli mi derseniz eğer, Türk vatandaşıysanız sorun yok. Pasaport ihtiyacı olmuyor. Vize de istemiyorlar. Turist olarak en fazla 3 ay kalabiliyorsun. Havaalanın dış hatlar kısmını kullanıyorsun. Bunları yazıyorum çünkü aklımda olan sorulardı gitmeden önce. Belki birilerinin de aklında bu tür sorular vardır ve faydam olur. Pasaport kontrolünden geçerken bileti gösterince sana bir kağıt veriyorlar o senin pasaportun sayılıyor. Türkiye’ye dönene kadar da yanında bulundurma zorunluluğun var.
Free shop kısmından istediğiniz gibi yararlanabiliyorsunuz. Tabi giderken değil de dönüşte bu alışverişi yapmanızı tavsiye ederim. Özellikle ismi lazım değil bazı malzemeler Kıbrıs’ta daha ucuz. Son bir not daha; yurt dışı telefon kaydı için Kıbrıs’a girip çıkmak yeterli olmuyormuş. Pasaport polisinden aldığım bilgidir.
Alsancak ve Yılan Adası
Kıbrıs’ın da bir Havaş’ı var. İsmi Kıbhas. Ercan Havalananından altı şehre seferi var Kıbhas firmasının. Saatleri Havaş gibi sık değil. Gitmeden önce mutlaka saat ayarlaması yapmanızı öneririm. İki saati aşan zaman aralıkları olabiliyor. Fiyatlar 12-15 lira arasında değişiyor. Gidilecek mesafeye göre farklılık gösteriyor. (Türk Lirası her yerde kullanılıyor) Diğer bir ulaşım şekli ise taksi. Gece ve gündüz tarifesi farklı işletiliyor ve pazarlığa tabi olduğunu belirtmek isterim. Lefkoşa’ya 100, Girne’ye 180 lira gibi bir para talep ediyorlar.
St. Hilarion’dan Alsancak
İkinci yol ise Mersin Taşucu’ndan deniz yoluyla gitmek. Bi arkadaşımdan aldığım bilgiye göre 75 kilometrelik yol 10 saat sürebiliyormuş ve o on saat hiç de konforlu bir yolculuk değilmiş. Siz uçak tercih edin bana sorarsanız. Tabi arabanızla gitmek ya da eşya taşımak zorunda değilseniz.
Araba demişken çoğumuzun bildiği üzere Kıbrıs’ta trafik sağdan ve direksiyonlar da sağ tarafta. Cesaret edemediğim için Kıbrıs’ta araç kiralama işine girmedim. Kimden duysam, nerede okusam hep aynı şeydi. Mutlaka bir tecrübe etmek gerekiyormuş. Hak da verdim çünkü bindiğim taksilerde sol tarafta otururken bile insan bi hoş oluyor. Karşıdan araba gelirken “aha naapıyo laa bu şoför, adamın üzerine sürüyor” şeklinde içinden geçiriyor.
Lefkoşa’da Gün Doğumu
Sonuncu yol ise yüzerek :) Eğer bir Michael Phelps iseniz 75 kilometre yolu 13 saatte alabiliyorsunuz. Bkz. 2008 400 metre dünya rekoru 4 dakika 03 saniye. Bu hesapla vapurdan daha hızlı olamasa da daha konforlu ve ekonomik bir yolculuk olacağından hiç şüphem yok :) Lütfen denemeyiniz!
Gece yarısına yakın saatlerde Lefkoşa’ya geldim ve adıma ayırtılmış otele yerleştim. Akşam saat 19’da sergi açılışı olacağından o saate kadar gezebildiğim kadar gezip fotoğraf çekmek birinci vazifemdi :) İlk olarak Girne’ye gitmeyi planladım. Orada öğlene kadar vakit geçirip, sonrasında Lefkoşa’yı dolaşacaktım.
Saray Hotel Terastan Lefkoşa
Sabah erkenden kalkıp otelin en üst katına çıktım. Gün doğumu ve tüm Lefkoşa’yı görebilme şansınız oluyor. Burada bir kaç fotoğraf çektim ve otelde kahvaltının ardından Lefkoşa-Girne arası işleyen dolmuşların olduğu yere gittim. E tabi bir Kıbrıs gezi rehberi hazırlamaya kalktıysam buraları da görmem lazım. Lefkoşa şehir merkezi oldukça küçük bir yer. Belirli yerler hep yürüme mesafesinde.
Merkezde bulunan tarihi binalar ve görülmesi gereken yerler hep birbirlerine yakın mesafede. Gündüz saatlerinde her 15 dakikada bir Girne’ye dolmuşlar kalkıyor. Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuk oluyor. Dolmuşlar taksi dolmuş şeklinde 8’er kişilik araçlar. Dolsun da kalkalım muhabbeti yapmıyorlar. Belirli saatleri var o saatlere genelde riayet ediliyor.
Lefkoşa’dan Beşparmak Dağları
Lefkoşa’dan yarım saat saat süren bir yolculukla Girne’ye geldim. Girne Marina’ya yakın bir yerde son durakları var. Hemen Marina’yı gezmeye başladım. Malum çok az zaman olunca, insan olabildiğince verimli geçsin istiyor. Şansıma Kıbrıs’ta hava oldukça güzeldi. Nisan ayı olması sebebiyle terletmeyen bir hava.
Marina’nın çok büyük bir özelliği yoktu gördüğüm kadarıyla. Aşina olduğumuz Türkiye sahil şehirlerinin limanlarından farklı değil. Bir dalga kıran yapmışlar marina için. Tüm limanı çevreliyor. Güzel bir gezinti rotası. Her açıdan görebiliyorsunuz. Limanın içinden başlayıp dalga kıranın sonuna kadar hafif tempo bir yürüyüş Ankara’dan sonra çok iyi geliyor.
Girne Kalesi
Arslan Yürekli Richhard da buradan baktı bence
Hemen liman kenarında Girne Kalesi mevcut. Giriş 7 lira. Müze kart geçmiyor :) İçerisinde zindanlar, St. George Kilisesi, Girne’nin 10 km. doğusunda yer alan Vrysi Neolitik köyü, Kırnı mezarları canlandırması, Helenistik dönemden erken Bizans dönemine kadar kullanılan mezarların maketi ve buluntularının olduğu bir sergi, MÖ 300’den bir gemi batığından çıkan buluntular, top atışı hazırlığı yapan askerlerin bulunduğu Venedik Kulesi canlandırması ve Lüzinyan döneminde yapıldığı sanılan, kalenin su ihtiyacını karşılayan sarnıçları görme şansınız var.
Girne Kalesi’nden Liman Görünümü
Bunlar kalede görebilecekleriniz ama benim çıkma amacım kaleden limanın görüntüsünü alabilmekti. Çünkü aşağıdan çektiğim fotoğraflar o kadar da can alıcı gelmedi. 1191 yılında Arslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs Kralı İsak Komnen’i yenmesi ile antik kaynaklarda adı geçen kaleden bahsederken, limana hakim olduğundan bahsetmiş. 800 yıl önce o da benim gibi düşünmüş olsa gerek :) Yoksa niye fethetsin Kıbrısı’ı :) ben de limanın kaleden görünen haliyle bir fotoğrafını çektim elbette.
Amca gerçek değildir :))
Katalog Bilgisi:
Girne’nin Kuzey doğusunda yer alan kale, limana hakim durumda ve dikdörtgen planda inşa edilmiştir. Antik kaynaklar kaleden ilk kez, 1191 yılında Üçüncü Haçlı Seferi esnasında Arslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs Kralı İsak Komnen’in yenmesi ve Kıbrıs’ı ele geçirmesi üzerine bahsetmektedir. Kale içi ve çevresinde yapılan araştırmalar kale tarihini Helenistik Roma devirlerine kadar götürmekle beraber, Girne Kalesi’nin kesin inşa tarihi günümüze kadar belirlenememiştir. Ancak mevcut kalıntılardan orijinal kalenin M.S VII. yy.’da Kıbrsı’a yapılan Arap akınlarına karşı Girne’yi savunmak amacı ile Bizanslılar tarafından inşa edildiği bilinmektedir.
Arslan Yürekli Richard Kıbrıs’ı ele geçirince, adayı önce Templar Şövalyelerine, daha sonra da yeğeni Guy de Lusignan’a(Lüzinyan) sattı. Böylece Kıbrs’ta üçyüz yıl (1129-1489) kadar sürecek Fransız Lüzinyan saltanatı başlamış oldu. 1373 yılındaki Ceneviz saldırılarında büyük tahribata uğramıştır. 1489 yılından itibaren Venedik savunma planlarına uygun olarak daha da geliştirilerek bugünkü son şeklini almıştır. Bu dönemde kalenin dış çevresine top atışlarına dayanıklı kalın tahkimat duvarlı ile top atışı yapabilecek geniz mazgallı kuleler inşa edilmiştir. Kale bittiğinde 1100 yıllarında yapıldığı sanılan Bizans Dönemi St. George Kilisesi Kuzey-Batı kulesinin içinde kalmıştır.
1570 yılında Osmanlı ordusuna savaşsız teslim olmuştur. Lüzinyan Kalesine giriş koridorunda Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa’nın mezarı bulunmaktadır. Osmanlı döneminde kalede yapılan ilavelerin tamamı İngiliz sömürge dönemindeki restorasyon çalışmaları sırasında ortadan kaldırılmıştır. İngiliz sömürge döneminde hapishane ve polis okulu olarak kullanılmıştır. 1960’ladan sonra turizme açılan kale genel anlamda Rum Milli Muhafız ordusu tarafından askeri amaçlarla kullanılmış olup 1974’ten bu yana Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü’nün denetiminde açık bulundurulmaktadır.
Son Dokunuşlar
Zaman daralıyordu maalesef. Hemen iskeleden bir yürüyüşle son kareleri de çekip yeniden Lefkoşa’ya dönüş yapmam gerekiyordu. İskelenin sonuna geldiğimde dalgalı deniz dalgakırana vurarak güzel manzaralar veriyordu. Bu manzarada biraz daha zaman geçirebilirim dedim kendi kendime. Hemen sırt çantamı indirdim. Yere oturdum ve güzel dalgaları uzun pozlayabilmek için gerekli ekipmanları çıkardım. Bir iki kare çekince yanıma biri geldi.
Bu kısım yanıma biri geldi deyip geçiştirilebilecek türden bir bölüm değildi. Bu yüzden Bir Hayali’niz olsun başlıklı bir bölüm ayırdım kendisine. Bu bölümü yazmazsam yarım gün içerisinde bu kadar yeri nasıl gezdiğime, bu kadar anıyı nasıl biriktirdiğime kimseyi inandıramazdım. Kıbrıs gezi rehberi olmasında en büyük katkıyı sağlayan Hayali’m oldu elbette :)
Bir Hayali’niz olsun
Model yok sanmayın :) Her ne kadar haberi olmasa da
Girne Kalesi, liman, iskele yürüyüşü derken vakit hızla akıyordu. Dalgaların uzun pozlamayla daha güzel bir görüntü vereceğini tahmin ettiğimden hemen iskelenin sonuna konuşlandım ve bir iki kare çektikten sonra arkamdan bir parmak Sen bu işlerden anlıyorsunduuur? dokunuşuyla seslendi. Eh işte kendi çapımda bi şeyler yapıyorum deyince hemen telefonu elime tutuşturup beni de çekersiin bi poz dedi :)
Hayali Çerçeve
Çektim fotoğrafını ama tatmin olmadı :) Ne çekiyon sen orda ööle demesiyle benim ekrandaki fotoğrafa bakması ve hayran kalması bir oldu. İstersen seni de çekeyim, bu çerçevede deyince, can hıraş korkuluktan atlayıp bu kadrajda yerini aldı. Fotoğrafını çektim teşekkür etti ve ayrıldı. Aslında daha uzun muhabbet ederdim ama yetişmem gereken bir ajandam vardı ve aksatmamalıydım.
Kısa Pozlama :)
Bir iki kare daha çekip ayrılayım derken makinanın yanına ismi lazım olmayangillerden buz gibi bir içecek koyup al al bunla daha güzel çekersin diye seslendi yine arkadan yaklaşıp :) Şaşırmıştım aslında ama o sıcakta da fena gitmedi açıkçası. Biraz da hızlı yudumlarla içerken, kendisine acelem olduğunu ve Lefkoşa’ya gitmem gerektiğini söyledim. Kendisinin de oraya gideceğini, istersem gelebileceğimi söyledi. Benim için bir fırsattı aslında. Kabul ettim ve arabasına doğru ilerledik.
Tırmanmaya başlıyoruz
Yolda sohbetler açılıyor, ne iş yapıyon, nerelisin, siyaset politika derken geliş amacımı da anlatınca, yaa naapcan Lefkoşa’da bi şey yok ki, gel ben seni başka yollardan gezdirerek ulaştırcam sergiye dedi ve beni can evimden vurdu. Arayıp da bulamadığım bir fırsat olabilirdi. Kabul ettim.
O alttaki yerleşkeyi bilemedim :(
Yeni arkadaşımla geçirdiğim 6 saat boyunca belki de Kıbrıslıların bile görmediği, bilmediği çok güzel mekanlar, kaleler, tarihi yerler, manzaralar ve köyler gördüm. Hepsinden de Kıbrıs blog yazı dizisinde bahsetmek istiyorum. Ne kadar şanslı bir insan olduğumu bir kez daha anladım.
Şehit Üsteğmen Oğuz Yener Eğitim Alanı
Ercan Havaalanına giderken sohbet ettiğim taksicinin şu lafı o insanın ne denli kıymetli biri olduğunun kanıtıydı aslında. Abi sen bana para versen, taksici olarak ben oralara götürmem seni. Yollarının bozuk ve ıssız mekanlar olmasından kaynaklı söyledi muhtemelen. Bir çekergezer asla bozuk yoldan korkmaz. Tek sıkıntı o dağa taşa çıkacağımı planlamadığım için biraz hazırlıksız yakalandım ama sağ salim geçti ve çok güzel bir Kıbrıs turu oldu benim için.
Yeni arkadaşım Hayali’ye çok teşekkür ederim. Şimdi O’nun sayesinde gördüğüm Kıbrıs’ın güzelliklerini Kıbrıs gezilecek yerler haritası eşliğinde yazmaya başlıyorum.
Yarım gün içerisinde gezebildiğim yerler haritası
St. Hilarion Kalesi
St. Hilarion Kalesi
Sabahtan dolmuşla gelirken St. Hilarion Kalesi tabelasını görmüş ve içimden geçirmiştim. Yol üzerinden de 5 kilometre mesafedeymiş. Keşke oraya çıkabilseydim ne de güzel manzaralar çekerdim diye. Başka bir şey dilesem olacakmış demek :) Hayali bu kaleyi mutlaka görmelisin diyerek beni oraya çıkardı.
Kalenin girişine geldiğimizde bilet almak için gişeye yöneldim ve o esnada Hayali devreye girdi :) Sen tek kişi al ablacım. Arkadaşım fotoğrafçı, kalenin fotoğraflarını çekip tanıtım yapacak. Para mı alacaksınız deyince kızcağız biraz afallayıp tamam diyerek geçişi açtı. Daha ilk adımlarımızı atıyorduk ki restorasyon için çalışan insanlardan iki tanesi vayyyy Hayali sen buralar gelir miydin yaaa?! şeklinde hitabıyla şaşkınlığım artmaya devam ediyordu. Her yerde bir tanıdığı var gibiydi :)
St. Hilarion Kalesi turizme açık canlı bir kale. İçerisinde tuvaletler, kafe ve hediyelik eşya dükkanları ve park yeri mevcut. Giriş ücreti 7 lira. Ben gittiğimde yer yer restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Kale içerisinde tanıtım odası, kiler, atölye, kale komutanı odası, mutfak ve Cafe Lüzinyan hediyelik eşya bölümleri gezilebilmektedir.
Katalog Bilgisi:
Bence o Ayrık Tepler bunlar
Kale Kıbrıs’ın en temel kalesi ve Ortaçağ’a ait en etkileyici mimariye sahip olan yapılardan biridir. St. Hilarion Kalesi ve Dieu D’amour olarak da bilinen kalenin ilk ismi burada yaşamış olduğu sanılan bir azize aittir. İkincisi ise Ortaçağ insanlarının çok sevdiği kelime oyunları ile ortaya çıkmıştır. Geçmiş zamanlarda söz konusu dağ zirvesindeki tepelerin ayrık olması ve aralarından bir vadi bulunmasından dolayı Didymos (ikiz) diye anılırdı. Bu ismin Latin yerleşikler tarafından yanlış telaffuz edilmesiyle isim Dieu D’Amour olarak yerleşmiştir.
St. Hilarion Kalesi’nden
St. Hilarion Kıbrıs ada halkını Arap akınlarına karşı uyarmak ve korumak için dağların en yüksek noktalarına gözetleme noktası olarak yapılan kaleler zincirinin bir halkasıdır. Bu koruma Girne Buffavento ve Kantara’da da birer kaleyi içermektedir. Kale Lüzinyan Döneminde geliştirilmiş ve güzelleştirilmiştir. Kıbrıs’taki diğer kalelerden farklı olarak hava sıcak olduğunda bahçenin serinliği ve Kıbrıs’ın en güzel manzaralarından birini görme şansının da olması buranın Lüzinyan asillerinin tercih ettiği bir kale olmasını sağlamıştır. Kale ayrıca birçok asilin başları sıkıştığı zaman sığınacakları bir yer olarak da tarihteki yerini almıştır.
John Kulesi burası ise vay haline Bulgar Muhafızların
Çok büyük başarı ve trajedilerin yaşandığı bu kalede 14. y.y. sonlarından günümüze ulaşan trajedi Kıbrıs Kralı I. Peter’in kardeşi Antakya Prensi John ile ilgilidir. Prens ve ailesi Kıbrıs’a saldıran Cenevizlilerden korunmak üzere St. Hilarion Kalesi’nde yaşamaya başlar. John, kendisine düşman olan Kraliçe Eleanour’un yalanları sonucu sadık korumaları olan Bulgar askerlerinin kendisine karşı gizli planlar yaptığına inanır. Bu olaya çok kızan Prens Bulgar korumalarını yanına çağırarak tek tek uçurumdan aşağı atar. Bu olayın bugün Prens John Kulesi olarak bilinen yerde yaşandığı tahmin edilmektedir.
Alsancak’ı Seyrediyorum gözlerim kapalı :)
Kule değişik yüksekliklerde kurulu 3 ana bölümden oluşmuştur. I. Bölüm asker, kale çalışanları ve bu kişiler için yapılmış sarnıç, ahır odaları ve diğer yapılardan oluşuyor. Ana girişi koruyan Barbikan (Savunma Yeri) ile başlayan bu bölüm at nalı şeklinde yapılan kulelerle güçlendirilmiştir. Güzel bir mimarlık örneği olan giriş kapısının altındaki sade ve yarı yuvarlak alan üzerinde Kraliyet silahları veya Aziz’in resminin olduğu düşünülmektedir.
II. Bölüm ise Kilise, Kraliyet Sarayı ve holü, mutfak, sarnıç ve yine Kale Komutanı’na ait odalar ve kiler, atölye, kışla yapıları ve Ortaçağ tuvaletleri gibi birçok yapıdan oluşuyordu. Girişine ise yukarı çekilip açılabilen köprü ile kapanmış büyük kapı evinden geçerek ulaşılıyordu. Bu bölümdeki X. yy’da yapıldığı sanılan Bizans Kilisesi görülmeye değer etkileyici bir mimariye sahiptir.
III. Bölüm ise dik fakat geçmişte çıkışı merdivenler ve zikzak çıkışlarla kolaylaştıran bir yürüyüş yolu ile başlar. İç bahçeye gelindiğinde burada içinde fırın bulunan mutfak, sarnıçlar ve ilave odaların kalıntıları karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümdeki Gotik mimari özellikteki pencereler Kraliçe pencereleri olarak bilinmekte ve görülmeye değer özelliktedirler. Bahçeden kısa bir tırmanışla en yüksek kısıma yani zirveye ulaşılır. Zirve deniz seviyesinden 732m yüksekliktedir ve müthiş bir manzaraya sahiptir. Aynı yoldan aşağıya inerken kendine güvenenler zorlu bir yoldan sonra güçlü ve izole durumdaki Prens John Kulesi’ni ziyaret edebilirler.
Beşparmak Dağlarının Tepesindeki Tank
30 Yıl önce buralarda asfalt yollar yoktu
Hakancım bak ama şimdi buraya kadar gelmişin. Gurur kaynağımız tankımızı görmeden mi gideceksin. Hayatta olmaz :) Girişten de anlaşılacağı üzere o meşhur tanka gitmeye karar verdik. Tanka gidiş yolu iki arabanın sığabileceği bir yol değil. Asfalt bir yol bazı yerlerinde karşıdan gelen arabaya yol verebilmek için cepler yapılmış. Oralara denk gelmezsen yol verme ihtimalin yok. Oldukça ıssız. Gelen giden çok nadir. Yol boyunca gördüğüm araç sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Paletini de buraya sermişler
O güne kadar böyle bir olayın varlığından hiç haberdar değildim. Gezip gördükçe ne kadar da cahil olduğumun farkına varmaya başlıyorum. Efenim şimdi bu tank nedir ne değildir şöyle kabaca bir araştırma yaptım. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı zamanında Türk birliklerinin havadan indirme yaptığı esnada korumalarını sağlamak için görevlendirilen iki tanktan biriymiş. O dönemde yaşananları öğrenebildiğim kadarıyla yazacaktım ama tank şoförü Er Abülkadir Kurt’un ağzından kendiniz dinleyin istedim.
Gerçekten de gurur duydum. Böylesine bir kahramanlık olayının bu kadar sade bir şekilde anlatılması da cabası. Umarım bu yazıp çizdiklerimin böylesi bir kahramanlığın yayılmasında ufacık da olsa bir katkı sağlar. Uzun süre araştırdım internette. Fazlaca kirli bilgi var bununla ilgili ama en iyisinin birinci ağızdan anlatılması olduğu herhalde aşikardır. Merak edenler olursa konu ile ilgili farklı video kayıtları da mevcut ama belge niteliğinde sayılacak olan görüntünün bu olacağı kanaatindeyim. Keşke gitmeden önce böyle bir yeri görebileceğimi bilseydim ve kahraman gazimizi bulup onunla konuşabilme şansımı zorlasaydım.
Kozan Piknik Alanı
Lapta yakınlarında bulunan bu piknik alanında teknolojiye dair hiç bir iz yok. Telefon çekmiyor. İnternet yok. Sadece doğanın sesi var. Harika bir manzarası mevcut. Havanın iyi olduğunda Türkiye dağları bile görülebiliyormuş. Ata binerek doğa ile baş başa bir iki saat geçirebilir, buraya özgü fırın kebabını yiyebilir Yangın abinin kendi elleriyle yaptığı limonatadan içebilirsiniz.
İsmi de çok orjinal Yangın Boransel :) komple doğal afet. Ben burayı da çok sevdim ama yemek için başka bir mekan planlamış sevgili Hayali o yüzden Kozan Piknik alanında bir süre vakit geçirip soluklandıktan sonra yemek için bir Rum Köyüne hareket ettik. Belki yolu düşen olur da bilgi almak ister diye Yangın abinin telefon numarasını da buraya bırakıyorum. +90 533 8518202
Yorgo’s Restaurant
Kormakitis Kilisesi
Tek başıma olsam böyle bir yerin varlığından bile haberdar olamayacağım Yorgo Kasap Restaurant’a götürdü arkadaşım. İlla burada fırın kebap yemelisin. Yoksa Kıbrıs’a boşa gelmiş olursun dedi. Mekan Kıbrıs’ın Koruçam (Kormakitis, Kormacit) köyünde bir restoran. İhtişamlı kilisenin tam karşısında bulunuyor. Baba Yorgo’dan sonra kızı Maria Skoullou işleri devralmış ve harika bir işletme ortaya çıkmış.
Duvar anılarla dolu
Hayali tüm restoran çalışanlarını tanıyordu :) Maria şehir merkezine gittiğinden kendisiyle tanışamadık. Sohbetler edildi. Cem Karaca ve daha bir çok ünlünün buraya yemek için geldikleri ve eğlendikleri anlatıldı. Restoran duvarları fotoğraflarla doluydu. Tanıyabildiğim simalar oldu çoğunu tanımasam da. Ama oradaki her fotoğrafın restoran çalışanları için bir anı olduğu her hallerinden belliydi.
Güzel dostluklar bunlar
Hayali’nin dayı diye hitap ettiği bir amca vardı çok derin bakışları olan. Tam olarak konuşamıyordu sanırım. Yakın zamanda bir hastalık geçirmiş ama Hayali’yi görünce gözlerinin içinin güldüğünü fark ettim. Fotoğraflarını çekmeme müsaade ettiler. Hatta kendileri için bir anı fotoğrafı bile çektim. Sonrasında ben de aralarına girip bir fotoğraf çektirmediğime de pişman oldum.
Kleftiko isteyenler
Yazdıklarımı okuyan insanlardan, yemeklerden hiç bahsetmediğim şeklinde eleştiriler alıyorum. Yediğin içtiğin senin olsun, gezdiğin gördüğünü yerleri anlat tabirinden etkilendiysem demek :) Bu konunun bir eksiğim olduğunun farkındayım ama bu tarz tamamen ayrı bir uzmanlık alanı bence. Sadece çok etki bırakan ve hikayesi olan yemekler söz konusu olduğunda bahsediyorum. Yolu düşenler fırın kebabı söylesinler mutlaka.
Folyoya sarılarak yanında patates ile fırında pişirilen kuzu eti ve harika meze tabakları eşliğinde leziz bir yemek yiyebilirsiniz. Bu yemeğin orijinal ismini o mekanda iki kere sormama rağmen yine unuttum maalesef. Hayali’ye mesaj atıp öğrendim. Adı Kleftiko Yunanistan’a özgü bir kuyu kebabıymış.
Hırsızın yemeği anlamına geliyormuş. Eskiden Yunanistan’da kuzu hırsızları çaldıkları kuzuları saklamak yerine orada kesip toprağa gömer üzerine de ateş yakarlarmış. Toprağın altındaki kuzu, üzerinde yakılan ateşin etkisiyle yavaş yavaş pişermiş. Bu sebepten hırsızın yemeği şeklinde bir isim almış.
Mavi Köşk
Mavi Köşk
Ama şimdi buralara kadar gelip de Mavi Köşk’ü ziyaret etmeden mi gideceksin. Giriş hep aynı :) beni hep can evimden vuruyor. Zaman daralıyor fakat böyle bir fırsatı da bir daha yakalamam neredeyse imkansız. Mavi Köşk hakkında hiç bir bilgimin olmaması da yine beni derinden üzdü. Hele de orada yaşananları ve ne amaçlı kullanıldığını öğrendikten sonra bir kez daha utandım. Böylesine yakın bir tarihin mihenk taşı sayılabilecek simge yapıları ve olayları hakkında bilgi sahibi olmamak üzdü beni.
Yazmaya başlayınca ve sonrasında bu bölümü ayrı bir yazı şeklinde paylaşmam yönündeki tavsiyeleri de değerlendirerek Mavi Köşk ismiyle farklı bir yazı yazdım. Geçmişini bilmeyenin, geleceği olmaz diyordu girişinde köşkün.
Mavi Köşk için lütfen tıklayınız
Sonuç
Beklentiyi biraz fazla yükselterek gitmişim herhalde ki havaalanına indiğim andan otele gidene kadar geçen süre içerisinde gördüklerim ve yaşadıklarım beklentilerimin altında kaldı. Bizlere Kıbrıs gezi turları adı altında hep eğlence, kumar, gece hayatı şeklinde anlatılan güzel ülke aslında hala 90’lı yılların sonlarını yaşıyor. Ada halkının bu kadar kozmopolit olabileceği aklıma gelmemişti. Taksi şoförlerinin Pakistanlı, Hindistanlı sokaklarda karşılaştığım insanların farklı milletlerden olması da beni şaşırtan gözlemlerimden oldu.
O bahsedilen çok yıldızlı otellerin casino ve lobilerinde yıl 2018 olabilir belki ama ülke genelinde o şekilde olmadığı açıkça gözlemlenebiliyordu. Toplu taşıma otobüsleri, sonradan yapılan binalar, gördüğüm şehirlerin üst ve altyapı düzenlemeleri ve teknoloji henüz günümüz seviyesinde değildi. Elbette seviyenin kime, neye, hangi ülkeye göre olduğu farklılık gösterir ama ben Türkiye ve kendime göre bir kıyaslama yapıyorum.
Bir fotoğraf sergisi açılışının Kıbrıs Cumhurbaşkanı tarafından yapılaması ise beni en çok mutlu eden olaydı. Sayın Cumhurbaşkanının sanata ve sanatçıya verdiği önem açılış konuşmasından da belliydi.
Evet memnun kaldım. Yeni insanlar tanıdım, yeni dostluklar edindim, yeni anılar biriktirdim. Benim için çok olumlu bir gezi oldu. Casino ve eğlence amaçlı gidenleri zaten fazlasıyla memnun edecektir ama bu yazımda Kıbrıs deyince insanların aklına başka şeylerin gelmesini amaçladım. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Bana faydası olduğu kesin. Arşivimde güzel bir anı olarak yerini almıştır.
Merak ettiklerinizi, eleştiri ve beğenilerinizi, düzeltmek ya da eklemek istediklerinizi altta bulunan kısma yorum olarak yazabilirsiniz.
Gezi yazıları ve fotoğraflar için siteme abone olabilirsiniz. Kıbrıs Gezi Rehberi blog yazısı için görüş ve taleplerinizi aşağıdaki yorum bölümüne yazarak bana ulaşabilirsiniz.
Son gezi yazılarım
Meteora Manastırları’na Unutulmaz Bir Gezi
“Arabayla Meteora Manastırları Gezisi: Ankara’dan Yunanistan’ın Muhteşem Manzaralarına Seyahat Rehberi”
Yunanistan’da Tatil İçin Nereye Gidilir?
Yunanistan’da Tatil İçin Nereye Gidilir? Yunanistan tatiliniz için en iyi rota hangisidir? Santorini Adası Midilli Adası Atina
Kıbrıs Köyü Kanyonu
Ankara Mamak ilçesinde bulunan Kıbrısköy Kanyonu. Ankara’ya 25 km mesafede gizli bir cennet
Kıbrıs ile ilgili hikaye paylaşımınızda tank ve tank yolunu gördüğümde aklıma ilk gelen İstanbul’un fethinde gemilerin karadan kızaklarla denize yüzdürülmesi olmuştu. Okurken Kıymetli Abdülkadir Kurt’u dinleyince, arkada hafiften bir mehter marşı ezgisi ve anlattıkları ile beraber aynı şuurun yaşadığını hissettim. Kıbrıs bizim için yavru vatan, şehit verdiğimiz uğruna savaştığımız, onlar da aynı coşkudaki Türk vatandaşları. Ancak Kıbrıs asimile olmuş bir yer. İngiltere’nin girdiği her yerde rahat ya da eza ile toplumları baskılayıp bazen sıkmayan, görünmeyen bir duvarla dönüştürdüğü yerlerden biri.Gezip gördünüz, Kıbrıs daha çok bir kumar adası mı yoksa Akdeniz’de marka bir turizm adası olarak mı anılmayı hak ediyor. Sokaklarda gözlemlediğiniz zamanın gerisinde kalmış, atıl ruh bence bu asimile halin sonucu. Yoksa tatil ve keyif yeri ne beldeler var sokakta hayat canlı ve yakın takip devam ediyor. Bilmem katılır mısınız? Ama Yakın Doğu’da okuyan, askerlik, tatil, iş için gitmiş pek çok yakınımla konuştuğumda hemfikir oldular. Oysa tarihi, doğası ve kültür zenginliği ile yeri çok başka olmalı Kıbrıs’ın, Rum’un istenmeyen komşusu, İngiliz’in sömürgeleştirmeye çalıştığı bir yer değil. Abdülkadir Bey’in anlattığı yer…
D.Hilarion kuşbakışı fotoğraf favorim, bir de denizin turkuvazı ile baskın liman fotoğrafı. Sokak fotoğraflarında özgün mimarinin sıcaklığı ile sonradan yığılmış betonun soğukluğundaki tezat dikkatimi çekti. Para var imkan var neden mimari dokuyu korumamışlar ki?
Hayali ve Yangın ne değişik isimler, sanırsın ki ezop masal kahramanları. Okur olarak Hayali Bey’e lojistik desteğinden ötürü teşekkür ediyor, soğuk yeşil kutulardan sıcak içeceklere geçmesini öneriyoruz. Turkish tea iyidir mesela..
Kıprıs yazısı güzel olmuş, teşekkür ederiz..
Sevgili Begonvil Sokağı Her zaman olduğu üzere yazının can alıcı noktalarını cımbızla çekip amacına ulaşmasında çok büyük bir katkı sağladığın çok teşekkür ederim. Onaylamadığım kısımlara çok girmek istemedim açıkçası çünkü bu bir gezi yazısı ve olabildiğince güzelliklerini ön plana çıkarmaya çalıştım. Bir turizm adası olmalıydı elbette ama ne yazık ki akla gelen ilk şeyler kültür ve turizm değil. Umarım ilerleyen süreç içerisinde bu algı değişir ve cennet adası hep güzellikleriyle anılmaya başlar.