Yol ne kadar uzun olursa olsun, yola çıkarken atılan bir küçük adım sadece. O küçük adımın bir de öncesi oluyor; yola hazırlanmak.  Uzun bir yola çıkarken hazırlık da uzun oluyor elbette. Tüm yolculuğu ve belki vardığın yerde yapacaklarını da planlamak zorundasın yola çıkmadan önce ki çantanı ona göre hazırlayasın. O yüzden varacağın yeri, yolculuğun yaklaşık ne kadar süreceğini, yanına neler alacağını, yoluna neler çıkacağını, nerede durup soluklanacağını,  nereden hızlı geçeceğini, nerede karnını doyuracağını, kimlere güveneceğini, kimlere güvenemeyeceğini, darda kalırsan kimden yardım isteyeceğini, bütün bunların maddi yükünü aşağı yukarı aklından geçirir ve en azından temel ihtiyaçlar için hazırlık yaparsın. Yola arabayla çıkacaksan arabanın bakımını da düşünürsün, yolda canın sıkılmasın diye dinleyeceğin müziğin listesini de.

Bunlar çok planlı işler, ben alırım sırt çantamı düşerim yola, yol beni nereye götürürse diyenler de olacaktır elbette. Ama sırt çantası bile bir hazırlıktır ve nasıl gidileceği kesin olmasa bile en azından nereye gidileceğine karar verilmiştir.

Bu bahsettiğim bir haftalık bir tatil için bir hazırlık belki. Ya böyle bir hazırlığı bir milletinin geleceği için yapıyorsan? Hayata geldiğin yer, gittiğin okullar, tanıştığın insanlar, katıldığın savaşlar, edindiğin yoldaşlar, okuduğun kitaplar, aşkların, hayallerin, acıların, umutların, aslında hepsi çıkacağın yolun hazırlığıysa… Okuduğun her satırdan kendine notlar alıyorsan… Her gün adım adım çıkacağın yolun hazırlığını yapıyorsan. Yol arkadaşlarını, peşine takılacaklarını, peşine takacaklarını buluyorsan yavaş yavaş. Çıkmayı planladığın yol milletinin bağımsızlık mücadelesiyse… Nasıl olurdu bu hazırlık?  Senaryosunu yazdığı filmin, başrol oyuncusu olup, aynı zamanda da yöneten olabilmek ve her adımı alternatifiyle düşünebilmek için nasıl bir hazırlık olmalı insanın kafasında? Nasıl bir zekan ve azmin olmalı  yolculuktaki bütün zorluklara rağmen hedefe ulaşmanın yolunu aramak için, nasıl bir motivasyonun olmalı?

Bir milletin derdine deva olmak her yiğidin harcı değildir. Hele koca bir ülkenin, savaşın ortasında kaderine terkedilmiş bir milletin derdine deva olmak… Zekâ ister, bilgi ister, cesaret ister, vicdan ister, sabır ister, güç ister, özgüven ister, öngörü ister, kültür ister, emek ister ve bu liste uzar gider… Ve bütün bunlar “Matrix alemine” geçiyor gibi bilgisayar programıyla yüklenmiyor bir anda. Yıllarca süren bir yol hazırlığı var onun gerisinde. İşte bu yüzden aklım ermeye başladığı günden beri hayranım Mustafa Kemal Atatürk’e. Samsun’a atılan ilk adımın ardında işte öyle kocaman bir yol hazırlığı var aslında.

Herkesin imkânsız dediğini hayal edeceksin, sonra o hayali gerçekleştirmeye niyet edeceksin, insanları hayalinin gerçekleşebileceğine ikna edeceksin, tüm engellere engellemelere karşı amacın için çalışmakta sebat edeceksin, bir ulusun özgüvenini yeniden inşa edeceksin, ordulara komuta edeceksin, zaferi armağan edeceksin, yetmeyecek ülkeyi yeniden inşa edeceksin. İşte bunlar ve sayamadığım nicesiyle de nesiller boyu bir ulusu kendine hayran edeceksin…

Ve sonra bu uzun yolculuğun dönüm noktalarından bayramlar ilan edeceksin, bunları topluma, askere, gence, çocuğa ithaf edeceksin.

Bugün o özel günlerden biri. Hem de yüzüncüsü. Bugün 23 Nisan ve gerçekten neşe doluyor insan, çünkü dünyada sadece bizim çocuklarımız bir ülkenin “ulusal egemenlik günü”nün armağan ve emanet edildiği özel çocuklar. Sevinin küçükler, övünün büyükler! 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!