Eskiden köyümün en büyük geçim kaynaklarından biriydi tütün. Şimdilerde bu işi yapan kaldı mı bilmiyorum. Uygulanan politikalar ve tütün fiyatları yüzünden zamanla tütün yetiştiriciliği kayboldu gitti ama o yıllara dair aklımda kalan kısmı şöyle. Zira ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu bilenlerin, bi elin parmaklarını geçeceğini sanmıyorum. Tütün nedir ne değildir, tütün sarma aşamasına gelene kadar nerelerden geçer bir göz atalım bakalım :)
Dikilmesi, sulanması, çapası, gübresi kısmını direk geçiyorum. Eğer o kısıma da girersem yazı alır başını gider ama aklımda kalan tütün çeşitleri şöyle. Biri Ege’de yetişen kara tütün. O kaliteli tütün diye geçerdi, bitkisi en fazla iki karış olur, yaprakları da ufak ufak. Tam bir eziyet yani ama sarma tütün için makbul olan cins oymuş.
Diğeri ise bizim köyde yetiştirilen tütün. Hiç abartmıyorum boyu 2 metreyi bulurdu. Yaprakları ise 37 ekran tv boyutunda. Diğeriyle kıyaslayınca neden bunu ürettiklerini anlayabilmek o kadar da zor olmaz elbet :) Bizimkinin bile bu kadar eziyeti varken o küçük küçük yapraklı Ege tütününü işlemek tam bir işkence olsa gerek.
Tütün zamanı ne zaman tam olarak emin değilim ama hasadına yaz aylarında başlanır diye hatırlıyorum. Zira aradan o kadar çok zaman geçti ki zorlanıyorum. İlkokul 2. sınıftaydım :) At arabasına binilir ve sabahın ilk saatlerinde (4 gibi) başlanırdı kırılmaya. Çünkü güneşi görürse yaprakları yumuşar ve kırılması zor olurdu, o yüzden ayazda gevrek ve çıtır çıtırken kırılması gerekirdi.
Tütün Dağı
Tahmini 2-3 saat içinde kırılan yapraklar at arabasına yüklenir ve eve gelinir. Evin hayatına yıkılır, neredeyse küçük bi tepecik oluşur, hızla kahvaltı edilir ve ardından dizme işlemine geçilirdi.
Acele edilmelidir çünkü o halde uzun süre kalırsa yapraklar yanabilir. Yanarsa da tüm emekler boşa gider ve tütün çürümüş olur. Bütün ahali oturur başına. Ellerinde birer şiş, hani et şişleri olur ya o şekilde düşünün fakat bu iğne mantığıyla. Yaklaşık 40 santim civarında olan şişlerin arkalarında ise iplik geçirmek için birer delik mevcut.
O deliğe geçirilmiş 1,5 metre uzunluğunda bir ip var. Tütün yaprakları, damar kısmından tek tek şişe dizilir. Şiş dolduğunda arkada bulunan ipe aktarılır. 4 şişten sonra bir dizgi meydana gelmiş olur. Tabi sonuçta malzeme tütün. Eller simsiyah olur. Parmaklar tütün bitkisine has bir özle kaplanır. Hatta tütün acısı diye bi tabir kullanılır bizim oralarda.
Bu kadar ayrıntılı anlatmamın sebebi aslında o malzemeleri bulup fotoğrafını çekip buraya koyamamış olmam. Artık o kadar eskide kalmış ki bizim köy için, ileri gelenler bile hayal meyal hatırlıyorlar. Sorduğum zaman da bi iç geçirerek o eski günleri minnetle anıyorlar.
Neyse ben ortamı canlandırmaya çalışayım yine de. Şimdi hayal edelim. Cep telefonu yok, internet yok, instagram facebook yok, onca zaman o kadar insan hep bir arada toplanıp ne yapar diye düşünüyoruz şimdilerde. Tabii ki sohbet. Her işte olduğu gibi bu iş de evin kadınlarına bakıyordu elbette. Sohbet kadınsı olunca benim de aklımda kalanlar o minvalde oluyor elbette :)
İlerleyen zamanlarda belki aklıma gelirse kimin kime mektup gönderdiği, o mektupları kimin götürdüğü ve bilimum gizli kalmış sırları ortaya serebilirim belki :) O yaşlarda olmamın verdiği bir etki midir bilmiyorum ama dünyanın en güzel sohbetleriymiş gibi gelirdi hep bana.
Beni de götürün :)
Sabahın o saatinde kalkmayı göze alıp “tütün gırmaya beni götürün” diye sıkı sıkı tembihlerdim. At arabasına bin, o tütünlerin arasında kirlen, ellerin acı olsun niyedir bilmiyorum ama bunlar o zamanlar bana çok zevki geliyordu. Hoş şimdi de zevkli orası ayrı ama :)
Her 4-5 şişten sonra ipe aktarılan tütünler bir dizgi oluşturur ve ortaya çıkan bu dizgiler teker teker tavana çıkarılır. Orada bulunan birbirine paralel dilmelere çakılmış çivilere asılarak kurutulmaya bırakılır. Tabi bu esnada tütün bitkisi her 2-3 günde bir yeni yaprakları kırılacak seviyeye geldiği için yapılan bu işlem tekrarlanmaya devam eder.
Evet öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu bitkiden üretilen madde kesinlikle sağlığa zararlıdır. Sağlığa zararlı bir maddeyi niye böyle heyecanla anlatıyorum derseniz, olay üretilen madde değil, verilen emekler. Onca emek harcanarak kendi çiftçimize gelir sağlayan bu sektörü şimdilerde çok seyrek görüyorum.
Peki o ismi lazım değil madde artık daha mı az tüketiliyor ülkemizde? Elbette hayır. Peki ne oldu. Gelir getiren her sektörde olduğu gibi (bkz. şeker pancarı) bu sektöre de görünmez bir el değdi ve kayboldu gitti.
Nerede kalmıştık. Ha evet dizgileri tavana asmıştık. Aradan geçen bir ay (belki daha uzun tam bilemicem şu an) sonunda altın rengini almış dizgiler hafif nemlendirilerek teker teker iplerden çıkarılır ve balya haline getirilir. Balya dediğim de 150’ye 150 santimetre boyutlarında bir küp hayal edin. Tütün ballesi diyolla :)
Elde edilen bütün balyalar devlete teslim edilir ve o yılın tütün macerası sona ermiş olur. Tabi bu işin yasal kısmıydı. Asıl eğlenceli olan kısım ise buradan sonraki :) Rahmetli dedemin tütünlerin balya yapılmadan önceki son aşamasında kendi imkanları ile tütün satışı macerası.
Zaman Aşımı
Kendisi bu işten dolayı cezasını çektiğini söylediği için artık rahatlıkla burada anlatabilirim sanırım. Zira “cenderme yakaladı beni oolum 9 ay mapıs yattım damda” dediydi. Hiç unutmuyorum :) Şimdi bu balya yapma safhası var ya. Tam o esnada dedem bunları balya yapmayıp eve getiriyor. Elinde bir alet ile -ki onlar buna havan ben ise giyotin diyorum- kıyıyor.
Bak işte bu kıyma işlemi ve giyotin olaylarını çok iyi hatırlıyorum. Ağzına aldığı suyu tütünlerin üzerine püskürtür ve onların tavlanmasını sağlardı. Sonra da giyotine yerleştirip bi güzel sarmalık hale getirirdi. Sarma tütün daha bir başka oluyor demek ki :) Muhtemelen tamamını değildi elbette. Çünkü o kadar çok vardı ki hepsini yapması imkansızdı.
Devletin verdiği para az geliyordu demek. O da kendi çözümünü kendi bulmuş ve kıydığı tütünleri bir kiloluk şeffaf poşetlere doldurup pazarlamasını kendi yapmaya karar vermiş zaar. Heybeye doldurduğu yaklaşık 30-40 kiloluk tütün yükünü ata yükleyip verirdi kendini yollara. Sanırım civar köylere bir hafta on gün kadar süren bir yolculuktan bahsediyoruz.
İşte bu yolculukların birinde cendermeye enselenmiş demek ki :)
Ben tütün işinin bu hallerini biliyorum da aklımda kalan kısmı hep o kıyılma anı olmuştu ve aradan geçen onca yıldan sonra o anı yeniden yaşamaya karar verdim ve araştırmaya başladım. Anacuma soruyorum anne var mı bildiğin bi yerlerde tütün cizgisi, başkasına soruyorum şu aletten nerde buluruz, derken derken aradan iki yıl geçti ve ben istediğim ortamı sağlamayı başardım.
Aklımda bir fotoğraf karesi var ama o kadar meşakkatli bir kare ki tüm köylü seferber oldu benim o kareyi çekebilmem için (En azından beni tanıyan çevre diyelim)
Ne mi oldu :)
Havanabanın (Havana ablanın) tavanında bi şilte tütün varmış, Zeynaabanın (Zeynep ablanın) tabakası varmış, Tokur Osman dayının giyotini varmış, Urkuşabanın (Rukiye abla, anam olur kendisi) tanıdığı varmış, Güssün abanın evinde çok güzel bi mekan varmış derken derken bunların hepsini bir araya getirmeyi başardım ve bir gün sonrası saat 12’ye randevu verdim tüm ekibe :)
Başardım başarmasına da. Tüm mekanı hazırladım, doğru ışık, doğru zaman, odadaki eşyaların düzeni falan bitti tam o sırada Osman dayı giyotini getirdi ki tek ayağı yok. İşte o anda bütün proje suya düştü dedim. Çünkü o ayak olmasa giyotin ayakta duramaz. Giyotin olmazsa da bu karenin benim için bir anlamı olmayacaktı.
Osman dayı sağ olsun “ben yaparım ona bi ayak sen hiç merak etme” dedi ama yapılan o ayak yeni ağaçtan olacağı için diğer ikisinin yanında sırıtacaktı. Zira giyotin en az 50 yıllık belki daha fazla. İşte bu yüzden bütün hevesim kaçmıştı.
Aslında Osman dayının çok da umrunda değildi benim çekeceğim kare. O daha çok işin elde edilecek ürün kısmıyla ilgileniyordu. Nerden baksan iki kiloluk tütün elde edecek dizgi bulmuştum :) Sonuçta kullanıyor maalesef :(
Sabahın 8’inde Güssün abanın telefonuyla uyanıyorum ve “Hakaaan giyotini yapıvıdı Osman dayın hadi gel de bi bakıvı gari” diyor :) Hadi dedim gidip bi bakayım ama hiç içime sineceğini de sanmıyorum. Neyse gittim Osman dayı beni kapıda karşılıyor giyotini tamir etmiş olmanın verdiği gururla.
Bi anda gözlerim yerinden fırlıyor. “Osman dayı eski ayağı mı buldun sen” diye soruyorum. Hemen devreye Güssün aba giriyor. “Yoo len nerde bulcek ayaa, giden gitmiştir. Osman dayın sabah erkenden kalkıp hacı velinin eski evine gitmiş orda bi eski ağaç bulup ondan etmiş bu ayaa”
Ve o ayak artık hiç göze batmıyordu :) Sağ olasın Osman Dayı
Gezi yazıları ve fotoğraflar için siteme abone olabilirsiniz. Tütün cizdin mi? yazım için görüş ve taleplerinizi aşağıdaki yorum bölümüne yazarak bana ulaşabilirsiniz.
Son gezi yazılarım
Meteora Manastırları’na Unutulmaz Bir Gezi
“Arabayla Meteora Manastırları Gezisi: Ankara’dan Yunanistan’ın Muhteşem Manzaralarına Seyahat Rehberi”
Yunanistan’da Tatil İçin Nereye Gidilir?
Yunanistan’da Tatil İçin Nereye Gidilir? Yunanistan tatiliniz için en iyi rota hangisidir? Santorini Adası Midilli Adası Atina
Kıbrıs Köyü Kanyonu
Ankara Mamak ilçesinde bulunan Kıbrısköy Kanyonu. Ankara’ya 25 km mesafede gizli bir cennet
Verilen emeğe her zaman saygı duydum sevgili Hakan önce Osman dayiya teşekkür ediyorum iyiki o ayaa yapmış da sende böyle güzel bir yazı çıkarmışsın ortaya fotoğraflar muhteşem yazın anlatımın harika valla diyecek laf bulamıyorum kutlarım seni emeğine güzel yüreğine sağlık olsun.
Evet yazının ana fikri ayaktı zaten :) Beni duygulandırdı gerçekten de sabah o manzara. Çok teşekkür ederim. Güzel günler olsun
Meğer tütün o sarı haline toprakta değilde dalından koptuğunda kavuşuyormuş. Yapanlar sabırlı ama tütün de az sabır çekmiyor! Kop çizil dizil sarar kıyıl, bir de işe yaramıyor sonuçta. Ben çok seviyorum hikaye içinde hayat yazılarını. Şimdi bu yazıda okuduklarım kalır hafızamda. Yaşlı dostlarımı ben de çok severim, projeye katkıları hep muhabbetleri.. Babam da çok sigara içerdi, küçükken tabaka çıkarıp beyaz kağıdı yalayıp titizce tütünü saran ve illa ki uzaklara baka baka içen baba dostları hayalimde flu.
Fotoğraf kıymetlendirilirse çok şey ifade ediyor. Yazı da bunun kanıtı. Keyifle okudum. Kalemine yüreğine sağlık olsun.
Beğenmene sevindim sevgili Begonvil bu tür yazılar da yazabiliyormuşum dedim kendi kendime. Gezi ve tanıtım yazıları da çok güzel ama bu tür biraz daha kişisel olduğu için özel oluyor sonuçta. Teşekkür ediyorum güzel yorum için.
Valla keyifle okudum. Emeğinize sağlık. Artık bu işler hep yokoldu. Ne tütün ne de pamuk üretimi.Meşakkatli işler.Geliri de az.Ama geleceğe de belge lazım. Fotoğraf da bu işin aracı.Fotoğraflarla birlikte hikayeleri de ilerde güzel bir kitap olur. Fethiye den selamlar.
Aslında ara ara görüyorum tütün fotoğrafı ama sanırım oldukça uzaklarda. Yine de kayboldu gitti artık bu tarım kolu da. Neden gittiğini bir türlü anlamamışımdır. Tamam olaya karşıyım ama bu üretimi kısıtlayıp kaldırınca ülkedeki tüketim de doğru oranda azalsa diyecek yok ama maalesef kendi ürettiğimizi değil dışardan ithal ettiiğimizi kullanıyor olmamız beni üzüyor. Kitap konusunda benim de aklımda küçük küçük fikirler var şimdilik tamamen sadece proje. Belki yeterince anı biriktirdiğim zaman bir düzenleme yaparım. Ankara’dan da selamlar olsun
Maziye tatlı bir yolculuk. Güzel fotoğraflar eşliğinde keyifli bir anlatım. Ellerine, kalemine sağlık…
Hem de ne mazi efenim benim için :) Çok teşekkür ediyorum güzel bir gün dilerim
Emek olmadan yemek olmuyor tabi. Bu emek yoğun çalışmaları görünce bir yanım kalk fotoğraf çek diyor, bir yanım otur oturduğun yerde sende o kadar sabır mı var diyor :) memlekette o kadar salça kaynatma işleri vardı, aşama aşama hem de. Ben kıymet mi bildim. Çekergezer olsa bir hikaye de ondan çıkarırdı. Ama işte Zerdali bir iki instagram hikayesiyle kapattı defteri. O günden düzgün bir kare bile yok elimde maalesef. İç dökme seansının ardından konumuza dönersek. İsmi lazım değil maddeye de çok karşıyım ama bu fotoğraflar ve hikaye çok güzel olmuş. Asıl amaç en baştaki kareyi çekmekti anlaşılan ama benim favori fotom Osman Dayının zafer anının keyfini yaşadığı portesi oldu. Beyaz saçlarına karışan dumanlar çok güzel bir görüntü oluşturmuş, çok beğendim (Alkışlar).
Bir de aklıma “İftarlık Gazoz” filminden sahneler geldi hep. Sabaha karşı tütün toplama sahnesi ve fonda “amman amman”…
Gezi rehberlerinin arasına belgesel tadında bir mola olmuş.
Efenim davetlere açığım. Bi dahaki salça seremonisine beni de çağır ondan da yapalım bi hikaye :) Oysa güzel bi ortam vardı hikayelerden göründüğü kadarıyla. Son fotoğraf aynen dediğin gibi. Herkesin istediğini elde etmiş olmasının verdiği dayanılmaz hafifliğin fotoğrafı :) Biri de benim fotoğrafımı çekeydi ben de koyardım oraya ama yok işte. Teşekkür ediyorum yorum için
Osman Dayının zafer parıltılarıyla dolu bakışları,tütününün dumanını gururla salışı, hikayenin tüm kahramanlarının içtenlikle, sevgiyle anlatılışı,ışığın emekle hazırlanmış ortamdaki özel ayrıntılara özenle, yumuşacık dokunuşu…
Öyle güzel ki!
Gelmiş geçmiş tüm zamanların, bütün tütün emekçilerine selamla, minnetle…Yüreğine sağlık Çekergezer 🙌👏👏
Yüreğinize sağlık
Kaynak anlatmak istediği her konuyu alıcıya sağ salim ilettiğini görmekten çok mutlu olduğunu belirtmek istiyor :) Sizin de yüreğinize sağlık zaman ayırıp okuduğunuz için. Güzel günler dilerim
Fotoğraflar harika gerçekten. Işık ve tonlamaya bayıldım 🌱
Çok teşekkür ederim :)