Uzak Şehir Tunceli Gezi Rehberi
Tunceli gezi yazısı,Tunceli fotoğrafları ve Slayt albüm
“…ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı;
orayı sevmektir.
burayı seversen,
burası dünyanın en güzel yeridir.
ama dünyanın en güzel yerini sevmezsen
orası dünyanın en güzel yeri değildir!”
Başkan Nazmi’nin de dediği gibi, dünyanın en güzel yeriydi elbette orayı sevenler için, memleketim diyenler için…
Öncelikle neden Tunceli kısmına bir açıklık getirmek istiyorum. Bilinmeyeni keşfetme arzusu, ulaşılmazlık duygusu ve bakir bir doğa olsa gerek. Kime söylesem “Ne işin var Tunceli’de” şeklinde aldığım cevap da buna etken oldu sanırım.
Yolculuk
Tunceli’ye gidebilmek için bir kaç yol mevcut. Öncelikle uçak seçeneklerini araştırdım fakat direkt uçak olmadığını, ancak Erzincan, Elazığ gibi hava alanı olan komşu illere giderek oradan Tunceli’ye gidilebileceğini öğrendim. Aslen amacımın gezi olduğu seyahatlerimde otobüsle gitmeyi tercih ediyorum. Çünkü uçakla 1 saatte varıyorsun ama o geçtiğin yerler hakkında en ufak bir bilgin olmuyor. Zaman sıkıntısı yoksa otobüs tercih edilmeli bence.
Ankara’dan saat 19:00’da kalkan otobüs, sabah 08:00 gibi Tunceli’ye varıyor. Gidiş yolu geceye denk geldiği için çok fazla bir yer görme şansım olmadı maalesef ama yine de aklımda gün doğumunu yakalamak vardı. Gözümü açtığımda Malatya’ya sınırları içerisinde olan Kömürhan Köprüsündeydim. Özel araçla gidiliyorsa gün doğumu ya da batımı saatleri mutlaka denk getirilmeli. Muhteşem bir yansıması mevcut. Manzara da oldukça tatmin ediciydi. Kömürhan Köprüsü veya diğer bilinen adıyla İsmet Paşa Köprüsü, Elazığ-Malatya kara-yolunda Fırat Nehri üzerinde bulunan bir köprü. Maalesef otobüste olduğum için burdan bir kare edinemedim. Bi daha ki sefere diyelim artık.
Tunceli Şehir Merkezi
Konaklama için yeterince imkan mevcut. Otel, misafirhane v.b. imkanlar var. Her Anadolu şehrinde olduğu gibi bir mecburiyet caddesi mevcut. Sabah saatlerinde indiğimde ilk olarak Tunceli Belediyesi tarafından organize edilen fotoğraf etkinliğine kayıt olmak için belediye binasına gittim. Fotoğraf etkinliği için geliyorum dediğimde ilk sordukları nereden geliyorsun oldu. Ankara’dan dediğimde ise fazla belli etmeseler de onların bile ne işin var burda bakışlarını hissettiğimi söylersem abartmış olmam sanırım. Sabahın o saati olduğundan ilk gelen kişi bendim. Birincisi düzenlenen bir etkinlik olması sebebiyle oldukça heyecanlı görünüyorlardı. Gösterdikleri ilgi ve alaka gerçekten görülmeye değerdi. Tüm belediye çalışanlarına bu vesileyle bir kez daha gönülden teşekkür etmek istiyorum. İnsanların bu ilgisi ve sıcak karşılamaları gerçekten de güzel bir gezi olacağının ilk emareleriydi.
İlk GünTunceli Şehir Merkezi
Kayıt olduktan sonra kendimi Tunceli sokaklarına vurdum. Şehri keşfetmeye başladım. Boynumda fotoğraf makinası, sırtımda çantamla tam da bir yabancı olduğum herkes tarafından aşikar şekilde bilinmesine karşın, bir kişi bile bakıp sen necisin arkadaş, kimsin niye fotoğraf çekiyorsun şeklinde rahatsız edici bir tavır içinde olmadı. Beni en çok etkileyen bu oldu ilk başlarda. Çünkü Ankara sokaklarında fotoğraf çekerken bile bu kadar kendimi rahat hissetmemiştim. Elbette bunda, valilik ve belediye tarafından diğer kurumlarla koordineli olarak bilgi paylaşımı yapılmış olmasının da bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Böyle küçük şehirlerde boynunda makina ile sokaklarda dolaşıyorsan oldukça dikkat çekiyorsun demektir. Aslında bir kişi daha doğrusu bir çocuk beni çekme demişti. O da bir parti tarafından erzak yardımı dağıtılan bir grubun yanından geçerken çektiğim bir fotoğraftı. Bunun üzerine 8-10 yaşlarında bir kız çocuğu Abi bizi çekme n’olur dedi.
Dikilitaş Asma köprü
Öğlen saatlerine kadar şehri fotoğrafladıktan sonra, şehir merkezinde bir yabancının görebileceği yerleri gördüğümü düşünerek biraz daha açılmaya karar verdim ve terminale gittim. Yaptığım araştırma neticesinden Pülümür taraflarının görülmeye değer yerler olduğu ve doğasının tam da benlik olduğuna kanaat etmiştim. Yapmam gereken iki şey vardı. Ya bir araç kiralayıp kendi başıma yollara düşmek, ya da Pülümür’e giden bir otobüse binip panoramik şehir turu yapmaktı.
Terminalde gözüme kestirdiğim bir firmanın önüne gittim ve Selam Aleyküm. Ben Ankara’dan geldim. Fotoğraf çekmek istiyorum, Pülümür tarafına gitmeyi planlıyorum ama bu konuda en ufak bir fikrim yok. Bir araç mı kiralasam yoksa otobüsle mi gitsem. Amacım Pülümür’e bi 5 km kala inip tek başıma yürüyerek merkeze inmek ve bu arada sağlı sollu doğa fotoğrafları çekebilmek. Bir de güvenlik bakımından bir sıkıntı yaşar mıyım? diye sohbete başladım. Gayet samimi ve içten bir şekilde cevapladı. Aleyküm Selam. Hoş geldin. Abi bi kere bu tamamen medyanın abartması. Hiç de öyle batıdan göründüğü gibi bir durum yok burda. Sen araba da kiralayabilirsin, otobüsle de gidebilirsin. Otobüsle git ben şoföre de tembih ederim. Senin istediğin yerlerde durur ve çekersin.
Munzur Vadisi Milli Parkı
Gerçekten de öylesine samimi bi yaklaşımı vardı ki inanamadım. Otobüsle gitmeye karar verdim. En öndeki muavin koltuğuna oturdum. Bir saati aşkın bir yolculuk sonrasında Pülümür merkeze geldik. Bu sürede bol bol doğa fotoğrafı çektim. Elbette kaptanın yardımı ve sohbeti eşliğinde. Pülümür’e indiğimde açıkçası tahmin ettiğimden çok farklı bir merkezle karşılaştım. Daha büyük bir ilçe bekliyordum. Bal üretimiyle meşhur ilçelerinden birisiymiş. İlçe merkezinde 3-4 kahve ve birkaç lokanta gördüm. Kavurması ve balının denemeye değer olduğunu söyleyebilirim. Elbette 5 kilometre kala otobüsten inip tek başıma Pülümür’e kadar yürümeyi gözüm yemedi :) Yolda ayı resmi olan trafik işareti vardı bi kere :)
Munzur Vadisi, Tunceli, Türkiye
Arap Kızı adında bir dağdan bahsedildiğini duymuştum. Giderken hep gözüm onu aradı ama göremedim. Fakat tesadüfen çektiğim bir manzarada uzak da olsa dağı fotoğrafladığımın farkına vardım. Hemen şurda yukarda sol tarafta başı olan, yatmış göğü seyreder şekilde görünen dağ. Gün batımı saatlerinde oluşan dağın siluet manzarası, Arap kızını andırdığından halk arasında bu şekilde anılıyormuş. Pülümür turundan aklımda kalan, 30 derece havada bile buz gibi akan Pülümür çayı, mis gibi çiçek kokan dağları ve muhteşem doğa manzaralı fotoğraflar için görülesi bir yer olduğuydu.
Pülümür’ün adı pule ve muriye den gelmekteymiş. Pul küçük çayır, muriye ise armut demekmiş. Pule-muriye olarak tamlanan isim de armut ağacının olduğu çayırlık anlamına geliyormuş. Araştırdıklarım içinde akla mantığa yatan en güzel bilgi buydu bence. Diğerleri hep efsane vari anlatımlardı. Bülent Ecevit’in kendi sesinden Pülümür’ün Yaşsız Kadını şiiri de çok etkileyiciydi. Dinlemek için Tıklayınız
Evimizin direkleri koca çınarlar
Tabii ilk günün vermiş olduğu bir acemilik diyelim. Bilmediğin bir şehirde bilmediğin mekanları keşfetmeye çalışıyorsun. Bir de maalesef terörle özdeşleşmiş bir il. Maalesef diyorum çünkü oraya gidip gördüğümde, batıda bizlerin haberlerde izlediği, şehit haberleriyle anılan Tunceli ile benim gözlemlediğim Tunceli’nin uzaktan yakından bir alakası yoktu. Yollar rahat, halk kibar, anlayışlı, misafirperver. Açıkçası bu durumu nasıl anlamlandıracağımı bilemiyorum.
Dolaşırken batıda bir ilden farksız ama gelen şehit haberlerinin de bir gerçek olduğu gün gibi ortada. Neyse bu konulara girmek istemiyorum. Zira yazacak çok şey var. Benim amacım, gezmek, fotoğraf çekmek, bilinmeyeni keşfetmek. Sadece şunu belirtmek istiyorum. Boynumda makina Tunceli’nin dağlarında dolaşırken, en ufak bir şüpheye düşmedim. Acaba diye!!! Benim gibi düşünen insanların çoğalmasıyla bu bakış açısının değişeceğini düşünüyorum. Terör, siyaset, devlet işleri, o parti bu parti meselelerine girmek istemiyorum. Çünkü Tunceli doğal güzellikleriyle bunu hak eden bir Türkiye Cumhuriyeti ili…
İkinci GünMunzur vadisinde bulunan bir asma köprüde bana modellik yapan sevimli arkadaşım
Yurt dışı turlarında sıkça geçer ya panoramik şehir turu diye. İşte benim Pülümür gezim de tam öyle. Otobüsle hızlı bi şekilde gerçekleşen bir tur olmuştu ilk gün. İkinci gün belediyeden bir araç tahsis ettiler. Nereye gitmek istiyorsan söyle. Yanına da bir belediye çalışanı vercez. Nerde durmak istiyorsan orda duracak. İstediğin yerde fotoğraf çekeceksin dediler. Benim gibi Ankara’dan gelen bir fotoğrafçı arkadaş, ben ve belediye çalışanı güzel insan Umut olmak üzere üç kişilik bir ekip oluşturduk. Diğer fotoğrafçılar bölgenin yerlisi olduklarından kendi arabaları ve ekipmanları ile geldikleri için belediyenin tahsis ettiği araç sadece bize kalmıştı. Bu benim için bulunmaz bir nimetti elbette. İlk gün hareket halinde görüp fotoğrafını çekebildiğim Munzur Vadisi Milli Parkı’nın yaklaşık 60 kilometrelik Tunceli-Pülümür arasını tekrar görmek istedim. Bu rota boyunca yola koyulduk. Bu sefer sindire sindire elbette.
Beş dakikada bir dur Umut burda, şurayı çekem demekten Pülümür merkeze ulaşamadım bu sefer. Ama tahmin edebileceğiniz gibi hemen hemen hiç kimsenin çekmediği doğa manzaraları çektiğime eminim.
Doğa harikası Munzur Vadisinde görsel şölen
Tunceli’den Pülümür istikametine giderken 7’nci kilometrede sağdan Ambar diye ayrılan turistik bir tabela gördüm. E buraya kadar gelmişim. Hiç o turistik tabelayı kaçırır mıyım? Altımızda da özel araba :) Sordum Umut’a nedir bu Ambar köyü, Ambar Kalesi ne var burda diye. Valla ben de hiç gitmedim, ne vardır hiç bi bilgim yok dedi. Durum böyle olunca daha da bi gitme arzusu oluştu elbette bende. Düşünsenize. Tunceli’nin yerlisi bile böyle bi yerin varlığından haberdar değil. Sür Umut :))
Ambar Köyü Yolu Tunceli
Takribi 8 kilometrelik bir dağ yolu. Doludizgin ile Pülümür yolu arasında kalan bir köy. En azından köy olduğunu tahmin ediyorum :)Oldukça engebeli. Gitmeye çalışıyoruz. Sonunda yaşam belirtisi olan bir yere geldim. Çiftlik hayvanları, bir ev ve içeriden gelen bir kadın sesi. Oraya doğru yöneldim. Selam aleyküm aleyküm selamdan sonra, kapının önünden, buralarda bi kale varmış, Ambar kalesi, nasıl gideriz oraya dedim. Tam da bunun üzerine içerden tok sesli bi erkek, gel gel hele sen bakim bura, bana bak dedi :) 65-70 yaşlarında, pişmaniye tadında beyaz sakalları göbeğine kadar inen, resmen nur yüzlü diyebileceğim bir dede. N’apcan sen kaleyi bakim, defineci misin sen? dedi. Yok dedem ben kameracıyım, Ankara’dan geliyom. İşim olmaz defineyle falan deyince bi şekilde ikna ettim kendisini defineci olmadığıma. Ama gözlerimi alamıyorum kendinden.
Bu sosyal medya aleminde dolaşan nur yüzlü, yaşlı konseptli fotoğraflar vardır ya, işte bunun için biçilmiş kaftan. Beyaz atleti ve pantolonu ile oturmuş ocağın başında kavurma yapıyordu. Tüm doku fotoğraf için çok uygundu. Gerekli tarifi aldıktan sonra döndüm tekrar arabaya geldim. Arkadaşım sordu hayırdır ne var orda diye. Anlattım durumu. Fotoğrafını çekelim o zaman dedi o da ama ben dedenin fotoğraf çektirmeye pek gönüllü olmadığını tahmin ettiğimi, bu yüzden de kendisine teklif etmediğimi söyleyince, sen dur hele, ben bağlarım diyerek o da gitti dedenin yanına :) (aradaki dil dökme bölümlerini atlıyorum) ve geri döndü :)
Munzur Vadisi Ambar Köyü
Aldığım tarif doğrultusunda kale istikametinde ilerledim ve sonunda “meşhur” kaleyi buldum. Fotoğraflarını çektim. Eve gelince bi araştırma yapayım dedim. İnanın Google’ın bile bu kaleden haberi yok. Gerçi defineciler, maceracılardan ve Google dan daha iyi çalışmış orası belliydi. Fotoğraflarını çektikten sonra tekrar Pülümür istikametinde yola koyuldum. Pülümür çayı boyunca bol bol fotoğraf çektim. Köprüler gördüm. Balık tutan insanlar, piknik yapan aileler. Hayat tamamen doğal akışında devam ediyordu. Keşke terör olmasaydı da bu güzellikleri herkes görebilseydi.
Pülümür’e varmamıza sanırım bi 10-15 kilometre kalmıştı ki telefonlar gelmeye başladı. Artık dönün, hava kararmadan şehre giriş yapın şeklindeki uyarılar sıklaşmaya başlamıştı. İstemeye istemeye dönmeye karar verdik. Aslında dönmezdik ama akşam Vali Bey misafirler için bir akşam yemeği ayarladığı için oraya da gitmek durumundaydık.
Neyse ki akşam yemeğine son dakikada yetişebildik. Oldukça yüksek katılımlı bir yemekti, belediye çalışanları, protokol ve fotoğrafçılardan oluşan bir grupla güzel bir akşam yemeği yedik. Vali yardımcı Hasan Çiçek’in de bu proje hakkında oldukça istekli ve ümitli olduğu anlattıklarından belliydi. Hatta görev süresi dolduğu halde bir yıl daha uzatarak Tunceli’de devam etmek istemesi, nasıl bir görev adamı olduğunun en açık göstergesiydi.
Tunceli Belediyesi Hoş Geldin Yemeği
Üçüncü GünHıdır Emmi Çekimleri Kamera Arkası
Munzur Vadisi Milli Parkı
Artık ekip biraz daha kalabalıklaşmıştı. Bugünkü planımız Ovacık ve Munzur Gözeler bölgesiydi. Tunceli’nin yerlisi olan fotoğrafçı Murat Can yol boyunca bizleri yönlendirip tanıdığı bildiği köylere sokarak, çok güzel fotoğraflar çekmemiz için elinden geleni yapıyordu. Burda imam dede var, şu köyde bilmem kim nene var diye diye bizi sağlı sollu köylere sokuyordu. Ama doğacı bir insan olarak çok da ilgimi çekmiyordu portre çalışmaları. Fakat fotoğrafçıların bu konuda ortaya çıkardıkları çalışmaları gördükçe, ne yalan söyliim ben de heveslenmeye başladım. Ama yine de ilk göz ağrım hala doğa, manzara, vahşi yaşam. Hal böyle olunca solumuzda tüm azgınlığıyla akan Munzur nehri varken, benim o nehri uzun pozlamadan gitmem gibi bi seçenek söz konusu bile değildi elbet :) Ama ilk günlerde olduğu gibi tek başıma olmayınca, her canımın istediği yerde dur umut deyip dakikalarca vakit geçirmem biraz zordu. O sebepten aklımdaki kadraja en uygun mekanı gözeterek ilerliyordum Munzur gözeler istikametinde.
Aslında şu çıkarımım olayı özetlemek için yeterli olcak diye düşünüyorum. 30 derece sıcaklıkta dağ tepe dolaşıp da yanında su taşımadığına asla pişman olmayacağın bir bölge Munzur. Çünkü attığın her adımda Munzur’un bir kolu, bir kanadı, bir çeşme, bir göze mutlaka yakınında oluyor. Bi düşünün. Böyle bir sıcakta doğa geziyorsun. Sırtında yüklü çantanla ve her zaman buz gibi soğuk suyun yanında. Bence paha biçilemez.
Munzur Çayının Doğduğu Topraklar – Gözeler
Dedim ya köylere girip çıkıyoruz. Yaş almış insanları, çocukları bulup fotoğraflıyoruz diye. O köylerden birinde Hıdır Amca ile karşılaştık. Çok güzel bir yüzü vardı. Fotoğraf açısından bulunmaz hint kumaşı. Bir de öylesine cana yakın bi insan ki anlatamam. Sürekli söylenenleri yapıyor, reflektörün gözüne vurmasına hiç aldırış etmeden, bir of bile demeden fotoğrafçılara yardımcı oluyordu. Arada ben de çektim elbette hazır kadrajı bulunca kaçırmadım tabii ama yine de sohbet daha ağırlıklıydı. Askerliğini 12 ay olarak yapmış. Şaşırdım açıkçası. Ne zaman bu yaşta bir insanla sohbet etsem askerlik konusu mutlaka açılır ve ben askerliğimi 24 ay yaptım, 36 ay yaptım, ecemi birliği 6 aydı gibi cümlelere rastlardım. Hıdır amca sen kısa dönem yapmışın askerliği yaa deyince :) yok ulen ne kısa dönemi, bizim zamanımızda öyle kısa dönem, paralı askerlik mi vardı. Ne dedilerse onu yaptık dedi :)
Hıdır Emmi
Çok matrak bi adamdı. Eşiyle birlikte onlarca pozunu çekti arkadaşlar. Arada bi kaç kare de ben çektim. Ama şimdi bu kareyi görünce insanın içine bi hüzün çöküyor. Teyzemin o bakışlarında kim bilir ne hikayeler yatıyor. Ne yaşanmışlıklar vardır elbette. Hatta duygusal bi şeyler yazıp kareyi süslesem çok daha güzel olurdu ama hem ben bu işi yapamıyorum hem de ortam hiç de öyle arabesk bi ortam değildi. Şimdi Hıdır amcanın, yaa hatun ver bi yol öpücük de bak gençler çeksin güzel güzel foroğrafımızı dediğini yazsam acaba ambiyansı bozar mıyım bilemedim ama gerçekler buydu valla :)
Tüm Yaşanmışlıkların Kanıtı
İmam Dede
Sonra başka bir köye geçtik. Artık isimlerini hatırlayamıyorum maalesef ama Tunceli ile gözeler arasında kalan 80 kilometrelik bir yol boyunca karşımıza çıkan sağlı sollu köylerdi. Meşhur bir dede daha varmış. Murat tecrübeli elbette bu konuda. Sizi imam dedeye götürcem dedi. Aradık taradık bulduk. Sanki bu insanların mesleği modellik yapmakmış gibi, hemen ortama ayak uydurup sohbete başlamaları, poz vermeleri gerçekten de beni çok şaşırttı. Hani hepsi o şekilde değil elbette ama yine de çoğunluk böyleydi. İmam dedenin şiirleri varmış. Hemen cebinden çıkarıp kendi yazdığı şiirlerden okumaya başladı. Ses tonu da güzeldi. Yüzde bir gülümsemeyle dinledim okuduklarını. Hikayeler anlattı. Şimdi bu yazıyı yazarken, keşke okuduğu şiirlerden bir kayıt yapıp burda paylaşsaydım diye aklımdan geçirdim açıkçası.
Sonunda günün nihai hedefine ulaşmıştım. Munzur Gözeleri. İnanın bu mekânı nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Yazdığım her abartılı kelime burası için sönük kalcak. Sadece hayalinizde canlandırmaya çalışayım biraz. Bir nehir düşünün kocaman, azgın, yaz kış dolu dizgin akan ve o nehrin akış yönünün tersi istikamette kilometrelerce yol giderek kaynağına ulaşıyorsunuz. Böyle azgın bir nehrin kaynağı nasıl olabilir ki. Gerçekten de. Anlatılamaz. Yaşanır.
Munzur Gözeler
Munzur Gözeleri
Biraz turistik vari bir hal almış doğal olarak. Bu kadar güzel bir yer olup da bilinmemesini beklemek biraz saflık olurdu sanırım. Bölge halkından gelenler çoğunlukta. Etrafında batının bilindik su kaynakları etrafında konuşlanan gözlemeci teyzeleri, hediyelik eşya satıcıları ve yaratıcı fikirli esnaflardan oluşan bir grup insan mesken tutmuş. Dağın eteklerine doğru biraz yol aldığınızda her metrekareden yumruk kalınlığında su fışkırıyor yeryüzüne. En sonunda bu sular toplanıp Munzur nehrini oluşturuyor. İlk kez böylesine büyük bir nehrin kaynağını, daha doğrusu onların deyimiyle gözünü görme fırsatım oldu. Orayı sevmiştim. Evet. Dünyanın en güzel yeriydi
Munzur Gözeleri
Akılda KalanlarDikilitaş
Akılda kalanlar deyince elbette belediye çalışanlarının cansiperane çabaları geliyor hemen aklıma. Pervane oldular etrafımızda desem abartmış olmam. Biraz bu insanlardan bahsetmek istiyorum. Gelmeden önce irtibat numarası olarak verilen belediye çalışanı Sinem Hanım’la görüşüyorum. Bilgi almaya çalışıyorum. Nasıl olcak. Organizasyonda neler var. Hangi ilçeler gezilecek. Fotoğraf çekmeye değer yerlere götürecek misiniz gibi soruları peş peşe sıralıyorum. Tabii nerden bilebilirim ki Tunceli’nin her metrekaresinin fotoğraf için bir stüdyo niteliğinde olacağını. Saf saf sormaya devam ediyorum. Sinem Hanım da gayet sabırla cevap vermeye çalışıyor. Arada da sürekli gözeler şöyle, gözeler böyle, merak etmeyin kesin olarak fotoğraf yönünden tatmin olacaksınız diyor. En sonunda dayanamayıp sordum. Yaa bu göze nedir. Öğrendim ki göze nehrin doğduğu yer, yani kaynağı, yani gözü. Nitekim gidip gördüğümde de hayran kaldığım bir mekandı. Saatlerce ayrılmak istemedim. Gitmeden önce ve gittikten sonra sabırla sorularıma yanıt vermeye çalışan Sinem Hanım’a teşekkür ediyorum.
Munzur Vadisi Milli Parkı
Gittiğimde il kültür müdürü Birgül Hanım misafir etti beni odasında bir süre. Baya bi sohbet ettik. Kendisi oldukça heyecanlıydı. İlk kez böyle bir organizasyon yaptıklarını, tek amaçlarının illerini tanıtmak olduğunu, Google’a Tunceli yazınca terör kelimeleri ile özdeşleşmesinden son derece rahatsız olduğunu, bu ön yargıların silinebilmesi için neler yapılması gerektiği konularında sohbet ettik. Fikirlerimizi paylaştık. Bir yandan da sürekli bir koordine halindeydi. Gitmek istediğimiz güzergahlarda bulunan jandarma, emniyet ve çevre belediyelerin yetkilileri ile. Bizden bahsediyor, haberdar ediyordu. Misafirperverliği için kendisine minnettarım gerçekten. Çok güzel bir tecrübe oldu benim için de. En son ayrılırken Tunceli tanıtımı için her yıl düzenlenen festivallerine de davet etti. Umarım gidebilirim.
Munzur Vadisi Milli Parkı
Organizasyonun beyni diyebileceğim Nilüfer Hanım. Memleketi Tunceli fakat batıda yaşıyor. Bir insanın memleketi için yapabileceği en güzel şey nedir diye sorsalar onu tanıtmaktır derdim herhalde. O sıcakta hiçbir karşılık beklemeksizin öyle bir çalışması vardı ki görmelisiniz. Sürekli bir telefon konuşması, sürekli ordan oraya koşturmaca. Hatta ilk gün ben gezmelerdeyken, tam dört kez beni arayıp halimi hatrımı keyfimi sordu. Tüm misafirleriyle tek tek ilgilendi. Çok teşekkür ediyorum kendisine.
Umut Kardeşim Munzur Vadisi Milli Parkı
Veee tabii ki Umut. Üç gün boyunca benim gibi bi adamın kahrını sabırla çekip, her dur dediğimde duran, sıkılmadan bekleyen, bi yandan hikayelerini anlatırken, bi yandan da bölgeyi tanıtarak bana rehberlik yapan güzel insan Umut. Çok sevdim kendisini. Hatta şunu anlatmadan geçemicem. Pülümür yolu üzerinde Erzincan istikametinde giderken sağda Göze Başı Restoran var. Şırıl şırıl, buz gibi akan çayın kenarında, şezlongların atıldığı, çocuklar ve hatta kadınların suya girdikleri bir mekân. Oturduk orda bi güzel karnımızı doyurduk. Tam kalkalım yolumuza devam edelim diye hesabı isticem ki bizim Umut git sen hesabı öde.
Bakar mısın adamdaki misafirperverliğe, naifliğe. Yaa sen ki sadece hafta sonu dinlenmeye fırsatı olan bir belediye çalışanısın. Bi adam gelmiş boynunda makina, görev versinler hafta sonunu iç etsin gezdir onu. Bi de üzerine gidip hesabı ödüyor. Ben böyle bi şey görmedim. Ama laf aramızda ben duydum bi başka belediye çalışanından Umut. Haberin olsun :) “Yoruldum, hafta sonum gitti falan ama en azından fotoğraflarımı çekti” cümlesini. Her şey için teşekkür ediyorum elbette. Hesap konusunda da sonradan anlaştık :)
Munzur Vadisi Milli Parkı Gözebaşı Tesisleri
İlk gün akşam yemeğini Gaziantep Restoran isimli bi mekânda yedim. Adından da anlaşılacağı üzere Antep yemekleri yapıyorlardı. Tunceli’ye özel bir yemek bulamadım açıkçası. Ama bundan bahsetmemin sebebi mekân tanıtımı falan yapmak değil gerçekten. Zira ilgi alaka konusunda negatif tek kelimem bile yok. Sağ olsunlar. Benim aklımda kalan kısmı; hesabı istedim. 23 lira dedi. Kutuyu getirdi. Ben 30 lira bıraktım kutuya. Garson geldi abi bi çay daha içer misin dedi kutuyu alırken ben de tamam hadi bi çay daha içip öyle gideyim dedim. Aradan 2-3 dakika sonra ben çayımı içiyorum garson tekrar geldi yanıma. Abi para üstünü almayı unutmuşun dedi :) Yok yok kesin garson acemiydi. Yoksa bu kadar da naif insanlar olamaz herhalde :)
Tunceli Merkez
Aklıma kalan insanlardan bir de Ovacık Belediye başkanıydı. Ovacık gezimizde biraz daha kalabalıktık. Giderken ekibe başkanı da bi ziyaret edelim diye teklifte bulundum ve herkes olumlu karşılayınca belediyenin önüne çektik aracımızı. Girdik içeri. Duvarlarında yerel fotoğrafçıların gazetecilerin çektikleri fotoğraflar bir sergi mantığıyla yerleştirilmişti. Bir başka köşesinde kocaman bir kitaplık. Aklımdaki belediye binası görüntüsüyle uyuşmayan sıcak bir binayla karşılaştım.
Başkanın odasını bulduk içeri doğru yöneldik. Başkan ve 4-5 kişiden oluşan bir misafir grubu toplantı halinde. Beni görünce bi şaşırdı elbette. Boyunda kamera sırtında çanta. Arkasında 6-7 kişi. Hemen içeri davet etti. Buyrun buyrun arkadaşlar diye ama hala üzerinde o şaşkınlık devam ediyordu. Oturduk makamında ilk söze kendisi girdi. Valla arkadaşlar hele bi anlatın bana siz kimsiniz necisiniz niye geldiniz diye gayet sıcak net bi şekilde sorularını sordu, Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet MAÇOĞLU. Hemen devreye girip açıklamayı yaptım elbette.
Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ile Görüşme
Şimdi başkanım. Tunceli belediyesi düşünmüş taşınmış, bu şehri nasıl tanıtabilirim, oluşan bu negatif algıyı nasıl silebilirim diye ve Tunceli’yi tanıtmak için bir fotoğraf maratonu düzenlemeye karar vermiş. Çevre illerden amatör profesyonel fotoğrafçıları davet edelim, gelsinler bizim göremediğimiz güzellikleri bir fotoğrafçı gözüyle çeksinler ve tanıtımımızı yapsınlar diye bir organizasyon düzenlemişler. Biz de çıktık geldik. Amacımız budur dedim. Tam da o bunları duyunca başkanın gözleri parlardı gerçekten ve başladı bize anlatmaya. Sesini duyurabilmek için bir fırsat olarak gördü elbette bizi. İşte ben de bu sebeple ufak da olsa Tunceli’nin, Tunceli insanın, tanıtımına bir katkıda bulunabilmek için böyle bir işe girdim. Kaç kişiye ulaşabilirim bilmiyorum ama orada verdiğim sözleri yerine getirdiğimi düşünüyorum bu vesileyle.
Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu Munzur Nasıl Kurtarılırı Anlatıyor
Başkan çok dertliydi gerçekten. Anlattıklarını zevkle ve heyecanla dinledim. Çünkü bu güne kadar hep tek taraflı dinlediklerimizi, duyduklarımızı, bu sefer karşı tarafından da dinleme imkanı bulmuştum. En büyük isteği Munzur ve Pülümür’e yapılması planlanan HES ve Baraj projelerinin iptal edilmesiydi. Böylesine güzelliklerle bezenmiş bir coğrafyanın, HES ve Barajlarla bozulacak olması fikri, ister Karadeniz’de olsun, ister Tunceli’de olsun beni son derece üzdü maalesef. Belki de bu güzellikleri son kez görmüş olcam. Çocuklarımız bir daha böyle bir güzelliği ancak fotoğraflarda görcek. Bu yüzden doğayı kendi dengesinde bırakalım. Başkanın bize anlattıklarını yazarak şişirmek istemiyorum bu gezi yazımı ama buradaki linkte geçen haberde, verdiği mücadeleyi okuyabilirsiniz.
Gezi yazıları ve fotoğraflar için siteme abone olabilirsiniz. Tunceli Gezi Rehberi için görüş ve taleplerinizi aşağıdaki yorum bölümüne yazarak bana ulaşabilirsiniz.
Son gezi yazılarım
Otoban
Otoban mı Devlet yolu mu? Hangisini tercih etmeli Otoyollardan giderken çevremizde olan bitenden bi haber mi oluyoruz.
E-Reçete
E reçete nedir? E reçete sorgulama nasıl yapılır. E devlet üzerinden E reçete işlemlerine nasıl bakarız E Nabız uygulamasında ilaçları görme
İlme Dudu
Teke Yöresi'nde kullanılan ilme dudu ne güzel bir tamlamadır. Hep hayran kalmışımdır eskilerin bu isim vermelerine. Şimdi bu isme neden bu kadar hayranlık duyduğumu anlatabilmem için öncelikle ilme ve dudu kelimelerinin anlamlarına derinden bakmak lazım. Dudu Dudu...
Harika bir tanıtım yazısı olmuş. Keyifle sonuna kadar okudum
Çok teşekkür ederim
Tunceli ile ilgili kafamdaki sorulara yanıt oldu yazdıklarınız, bir de gerçekten güzel yerler. Yurdumuzun her yeri her yörenin insanı da ayrı güzel. Fotoğraf algıyı arttıran, insanı düşündüren, arttıran bir uğraş. İnstagramın gerçek manada fotoğraf paylaşımına hizmet eden yanı yok maalesef ya da şöyle söyleyim popüler kültürün gereksizliklerinden ötürü olan da arada kaynıyor. Israrla doğru bildiğine devam edenlerden kaptıklarımız kardır diyelim. Fotoğraflar ve gezi notlarınız ile kafamda Tunceli şekillendi..
Ne mutlu o zaman bana Tunceli hakkında aklınızda bir çerçeve oluşturabildiysem. Teşekkür ediyorum
Bir Dersimli olarak yazınızdan gurur duydum. Bizden biri yazsaydı bu yazıyı bu kadar etkilenmezdim. Çok teşekkür ederim
Beğenmenize çok sevindim
Bir solukta okunacak güzel bir yazı olmuş yine okudum valla usanmadan okudum.
O gezen ayaklarına yüreğine sağlık olsun gezgin hakan?
Seninde okuyan gözlerine sağlık. Çok teşekkür ederim
Kapsamlı ve bir o kadar keyifli. Ne güzel, sizin ki butik gezi olmuş. Fotoğraflarınıza ayrıca gıpta ettim.
Biz başkanı göremedik, şehirdışındaymış. :(
Sonbaharda Doğu Anadolu Turunu incelerken, gidilecek yerler içinde Tunceli, Ovacık ve Munzur Gözeleri olması çok heyecanlandırmıştı. Hatta rehber, gözeler için 80km. gidip döneceğiz boşuna zaman kaybı dediğinde ilk itiraz eden ben oldum. Tanımakta zaten geç kaldığımız bir coğrafya.
Nohut-fasulye ve balı meşhurmuş. Bal alamadık sezon itibariyle ama bakliyat aldık. İnsanlar samimi, sıcak. Doğa mükemmel. Daha ne olsun.
Yazınızı okuyanlar şevk ve cesaret alır umarım. Kesinlikle gidilmeli görülmeli.
Yazımda da ayrıntılı bir şekilde bahsettiğim üzere, gerçekten de hiç bu kadar rahat fotoğraf çektiğim bir memleket olmadı diyebilirim. Gözeleri görmek büyük şans. Kim bilir bir daha görme şansımız olur mu ama ben gördüğüm için şanslı hissediyorum kendimi. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Güzel günler dilerim
Emeğinize sağlık ? Ben Çanakkaleliyim Tunceliyi hiç görmedim ve ne yazıkki merakta etmemiştim. Çocukluğumuzdan beri beynimizde sadece terör olaylarıyla ilişkili bir şehir olduğu için , doğası yada tarihiyle ilgili tek bir merak bile oluşmamıştı içimde taki dün geceye kadar. Bazen oldukça ilginç rüyalar gören biri olarak dün geceki ziyaretim Tunceliyeydi ve oldukça ilginç aynı zamanda çok güzel manzaralar gördüm. İnternetten araştırdığımda Tunceliyle ilgili doğru dürüst bir kare göremedim; taki sizin sitenizi bulana kadar. Rüyamda gördüğüm kareler sizin karelerinizle oturdu ancak yerine. Ama çok büyük bir eksiğim var hala. Çemizgezek ilçesinde bulunan kaya odalarıyla ilgili hiç bir kareniz yok. Özel bir sebebi varmı? Oraya gitmedinizmi? Orayıda çok ayrıntılı gördüğüm için rüyamda çok merak ettim. Tarihi yerleri çekmek için özel bir izinmi gerekiyor yada? Bir şehri tanıtmak açısından tarihi yerler çok önemli değilmi? Bir çok soru oldu kusura bakmayın ama inanın içimde kaldı. Sizin bakış açınız ve çekimlerinizle oralarıda görmeyi çok isterdim doğrusu. Yüreğinize ve emeğinize sağlık tekrar . Sevgiyle kalın..
Arzu Hanım selamlar. Çekmekten, gezmekten, yazmaktan büyük zevk aldığım bir il oldu benim için Tunceli. Ben de Burdurluyum ama ülkemizin cennet köşelerini yıllarca ve maalesef ki diyorum hep farklı bir bakış açısı ile tanıttılar bize. Ben de ta ki gidip görene kadar çok da farklı fikirler içinde değildim. O yüzden sizinle aynı fikirleri paylaşıyorum aslında. Tunceli yazınca terör yerine bu fotoğrafların çıkması için elimden geleni yapıyorum. Ne güzel rüyalar görüyormuşsunuz ayrıca :) Keşke ben de öyle rüyalar görebilseydim. Çemişkezek’e gidemedim maalesef. Özel bir sebebi yok. Sadece zaman yetmedi diyebilirim. Bir de hala her istedğiniz yere gidebilme serbestisine sahip değilsiniz maalesef buralarda. İnşallah bir gün denk gelir de tekrar gidip çekme fırsatı bulurum. Güzel yorumunuz ve değerlendirmeleriniz için gönülden teşekkür ederim. Güzel günler dilerim
Çok teşekkür ederim , bu saate hemen cevaplamınızı hiç beklemiyordum doğrusu :) İnanın sitenizi gördüğümde hah işte dedim Tunceli’yi tanıtan belki de çekilmiş ilk düzgün kareler. Sadece bu sabahtan beri araştırma yapıyorum ama ilk kez sizin çekimleriniz ve yazınızla biraz tatmin oldum. Neredeyse hiçbir düzgün yazı ve fotoğraf yok. Size ilginç gelebilir ama rüyalarım oldukça ayrıntılı ve net olduğu için bu tarz rüyaların doğruluğunu artık kendi kendime kanıtladığımdan internettede bazen günlerce araştırıyorum gördüğüm yerleri. Ama gerçekten çok güzeldi , hayran kaldım rüyamda :) Orayı görmüş olduğunuz için , eğer sizi sıkmış olmazsam bi kaç soru sorabilirmiyim lütfen? Tamamen kişisel merakım olduğundan Şimdiden teşekkür ederim okumaya bile zaman ayırdığınız için ?
Elbette sorabibilirsiniz
siz kutuderesi,ovacık kırsalı,ali boğazı taraflarına ve munzur kabanlarına doğru gidin bakalım da oralarda her zaman mevcut olan teröristlerle karşılaşın tabi kimliğinizde doğu kökenli yazmıyorsa;bide öyle anlatın bizde görmek isteriz ülkemizin güzelliklerini.
Öncelikle yazımı okuduğunuzdan emin değilim. Okuduysanız da anlatmak istediğimi size geçirememişim demektir. Tam anlamıyla okumuş olsaydınız Ovacık, Kutuderesi ve yerlisinin bile bilmediği kırsal bölgelere gittiğimi görürdünüz. Amaç ülkemizin güzelliklerini objektif bir biçimde tanıtıp herkesin görebilmesini sağlamak ve son olarak hiç kimsenin kimliğinde doğu kökenli, batı kökenli diye bir ibare olmaz. Bu ancak ayrımcıların dillerine pelesenk ettiği, cennet vatanımızı bölme niyetinde olan kimselerin söylemleridir. Kimliğimde memleketi hanesinde de Burdur yazar. Güzel günler dilerim