2020 yılında 65 yaş üstü insanların ve kronik hastalığı olanların dışarı çıkmasına yasak geleceğine ve üstelik bu habere sevineceğime, yaşamasam kimse beni inandıramazdı.
(Bu yazıyı yazdıktan sonra yaşanan gelişmeler ışığında gelen düzeltme: 20 yaşından küçüklere de yasak geldi. Bir sonraki yasak, yaşı asal sayı olanlar için gelecek diye bir söylenti var, benden duymuş olmayın :) Benim şahit olduğum şöyle bir durum var ayrıca; 65 yaş üzeri babaanne-dede, 20 yaşından küçük torunlarına bakmak durumundalar; çünkü çocukların “>65 – <20” aralığında kalan ebeveynleri çalışıyorlar. Bu bilgi de burada dursun.)
Aslında herkesin kişisel hijyenine dikkat etmesi ve zorunlu olmadıkça evden çıkmamasıyla daha kolay atlatılabilecek bir krizi tırmandırma konusunda çaba sarfediyoruz gibi geliyor bana. Covid-19’un kaçabileceğimiz bir şey olmadığı kesin artık, ama süreci geniş zamana yaymak gerekiyor ki sağlık sistemi çökmesin. Konuşan her bilim insanı bunu ısrarla söylüyor. (Bir paranteze daha ihtiyacım oldu; bilim insanlarına hasret kalmıştık, ortalık bilim insanı görünümlü “şarlatan” kaynıyordu. Nedense “gerçek” bir krizde hepsi yok oldular. Acı tecrübeyle olmasa iyiydi bu yok oluş ama mutluyum ve umarım tekrar ortaya çıkmazlar bu tatsız zamanlar geçtikten sonra.)
Yuval Noah Harari’nin bir yazısına denk geldim geçtiğimiz günlerde. Çok güzel anlatmış. “Totaliter rejimin tedbirlerini mecburi kılacak davranışlar sergilersek sonuçlarına katlanırız” diyordu. “Aslında basitçe üzerimize düşeni yapsak, “hayatta en hakiki mürşitin ilim olduğunu” (bilime önem versek demiş de ben böyle tercüme etmek istedim.) hatırlasak, devletler üzerine düşeni hızlıca yapsa her şey çok daha kolay olacak. Ülkelerin tek tek değil, ortak hareket etmesi gerekirken; bu kriz başladığından beri uluslararası topluluk kitlesel olarak paralize olmuş ve ortamda hiç yetişkin kalmamış gibi hareket ediyor” yazmış özetle. Çok doğru tespitler gerçekten.
Kriz anlarını kolay atlatabilmek için gereksiz telaş yaptırmamak, soğukkanlı olmak güzeldir. Ama kolay atlatalım derken olayları basite indirgersek, sonuçları o kadar basit olamıyor malesef. Bu yüzden sürü bağışıklığı gibi yöntemler bile bile ladesti. İşin kötü yanı bir ülkenin verdiği bir karar sadece o ülkeyi etkilemiyor eğer olay küresel bir salgınsa… Ve anlıyoruz ki; ülkeler ortamda hiç yetişkin kalmamış gibi hareket etmiş gerçekten.
Unutmuyoruz elbette dünyanın fani olduğunu, ama önce tedbir, sonra takdir.
Çok mu sıkıldık? Ya da çok mu alıştık? Bu da bi ihtimal. Bekleyip göreceğiz bakalım. Mail kutuma senin içerik düştüğünde ben ne yorum yapmışım bakayım dedim. Yorum yazmamışım ama şimdi izin verirsen istek yapıyorum. Gülten annenle bayramları yaz mesela, sizin avluda yaşanan telaşları, heyecanları, senin muzipliklerini. Bunlar artık özelimiz değil, anlatıp kaydetmek borcumuz olan değerlerimiz. Ben çok heyecanla okurum, sohbet eder gibi, bayramlaşır gibi. Hafızamızın akibeti meçhul dijital kayıtlı dursun bi yerde. Bak şimdi özendim, yazmadıysam yazayım dur hele..
Buraya konuk olurken baştan söylediğim gibi yazmak düzenli yaptığım bir şey değil malesef. Dijital arşivler oluşturmak çok kıymetli gerçekten. Yazmak, tarihe not düşmek lazım. Çok haklısın. Ama ben ne kadar başarılı olabilirim ona bakacağız.
Bayramlarda tatile giden biri değilim, hep aileyle geçer, memlekete gidilir, bayram ziyaretleri, kahveler tatlılar, büyükler, minikler. Güzel geçerdi. Eskiye göre azalmıştı görüşmeler ama bitmemişti. Bu yıl eş dost akraba ziyaretini geçtim ailemi de göremeyeceğim. O yüzden belki bayramda eski bayramları yad eden bir şeyler yazarım. Yazmak zor iş gerçekten. Buraya iki satır karaladığımdan beri yazarlara olan büyük saygım büsbüyük oldu. :)