Ahlat Ağacı vardı geçenlerde televizyonda. Bir film değil de kitap adeta, altı çizilecek cümlelerle dolu. Şuraya takıldım:

Ama bu dünyada herkes görünmez iplerle bağlı değil mi birbirine? İster kader diyelim buna ister nedensellik, hiç fark etmez.  Ama kimse de kendini sütten çıkmış ak kaşık zannetmesin.” diyor Sinan sohbetin bir yerinde babasını eleştirenler için.

Kimse bağımsız değil birbirinden, bulunduğu toplumdan ya da gezegenden.
Dünyanın bir ucunda olan şeylerin nasıl da tüm dünyayı etkileyebileceğini gösterdi yaşadığımız günler bize. Düşünmemiz gereken şeyler var. Herkesin her an her yerde olabildiği bir dünyada, Çin’in bir şehrinde ya da bir Afrika ülkesinde olanlar bizi etkiliyor. Kimisi dolaylı etkiliyor ve belki birkaç nesil sonra çıkacak acısı. Ama işte bazen öyle şeyler oluyor ki etkisini anında görüyoruz. Bizden sonrası tufan mantığıyla yaşar olduğumuz dünyada “bize de mi tufan?” noktasına gelince bir durup düşünmek de gerekiyor.

Ben, tabiri caizse “tuzu kuru”lardanım. İşimden olmadım bu süreçte, evden çalışabiliyorum. Belki de o yüzden bunlara kafa yormak için fırsatım var. Ekmeğini kovalayanlara ya da hastalıkla mücadele edenlere sabır ve şifa diliyorum. Kafamdaki deli sorulara dönüyorum.

Eşitsizliklerin tırmandığı bir dünyada herkesi eşitleyen bir şey girdi hayatımıza. Şey diyorum çünkü “canlı” bile kabul edilmiyor sanırım tam olarak. Çok kolay hepimiz için Çin’e sayıp sövmek, başımıza bela açtı demek. Peki çözüm mü? Değil elbette. Ama ders mi? Kesinlikle!

Bir gıda mühendisi olarak işletmelerde temel hijyen kurallarıyla ilgili ufacık hataların/ihmallerin ne kadar büyük sorunlara neden olabileceğini çok iyi bilenlerdenim. Tavuğu parçaladığın kesme tahtası veya bıçakla salata yaparsan gıda zehirlenmesinin sebebi tavuk ya da salata değil o kurala uymayan insandır. Çevre kirlendiğinde, denizler plastik dolduğunda, onun sebebi şişe değil, o şişeyi denize atandır. Suyumuz azaldığında, gıda yetmediğinde, sebebi küresel iklim değişikliği değil, kaynakları sorumsuzca kullanan, doğaya ve onun dengesine asla saygı duymayan insandır.

Ülkeler iyi yönetilemediğinde buna asıl sebep olan başarısız yöneticiler değil, onları oraya getiren insandır. Çekirgeler tarlaları istila ettiğinde mahsule asıl zarar veren çekirge değil, o çekirgenin popülasyonunun aşırı artmasına neden olacak şekilde ekosistemi bozan insandır. Deprem olduğunda binanın altında can verilmesinin sebebi deprem değil, o binayı doğru yapmayan/kontrol etmeyen ya da yaşarken tedbir almayan insandır. O yüzden eğer bir günah keçisi arıyorsak önce kendimize bir bakalım aynada. Neresindeyiz bu döngünün? Herkes görünmez iplerle bağlı, kelebek etkisi gerçek, hiç birimiz de bu olanlarda payımızın olmadığını iddia edemeyiz. O yüzden de biz bize “artık yeter!”iz, biz bize bir dur demeliyiz.