Mega Italya – Orvieto
Mega Italya turunda göreceğiniz şehirler, yazılarım, fotoğraflar ve tam tur programı için tıklayınız
Bu kasabada aklımda kalan ilk şey merkezine finüküler aracılığı ile çıkılabiliyor olmasıydı. Bu sebeple bende direk bir müze şehir izlenimi uyandırdı. Düşünsenize şehir merkezine gidebilmek için bir finükülere biniyorsunuz ve bunun için de bir para ödüyorsunuz. İlk kez böyle bir şehir girişi gördüm. Belki özel arabayla gelindiğinde farklı bir girişi vardır ama turla gelenler için sanırım tek yol bu.
İtalya’nın diğer orta çağ şehirlerinden bir farkı olmadığını düşünüyorum. Tarihi yine çok eskilere dayanan, dar sokaklar, gösterişli bir katedral ve klasik meydanı. Extra tur dahilinde eğer seçme şansınız varsa bu şehri listeden çıkarıp bunun yerine Roma için ekstra bir gün ayırmanız daha mantıklı olabilir. Burası için burun kıvırmamın sebebi bi şekilde orta çağ ruhu, dar sokaklar, tarih vb. hazları almaktan doyuma ulaşmış olmamdır. Yoksa şu an bu yazıyı yazarken elbette orada olmayı isterdim ? daha fazla gezebilmek için.
Hani ekonomide bir değer vardır. Çeşitli mal ve hizmetlerin değerinin sayısal olarak nitelendirilebilmesi için konulmuş bir değer. Adı util. İlk bardak içilen çaydan alınan haz 10 util değerindeyse ikinciden, üçüncüden ve dördüncüden alınan util değerleri gittikçe azalarak kaybolur. İşte bu da haz alma duyusuyla ilgili bir durum. Gördüğüm dördüncü orta çağ şehri olunca util seviyem dip yaptı ? İktisat da biliyoz yani ?
Burada öğrendiğim bir başka terim ise yavaş şehir oldu. Daha önce de duymuşluğum vardı ama tam olarak ne anlama geldiğini Orvieto’nun bir yavaş şehir olduğunu öğrendikten sonra yaptığım araştırmalarla pekiştirmiş oldum. Yavaş şehirler ya da Cittaslow, dünyamızın küreselleşmesine karşı oluşan tekdüzeliğe karşı 1999 yılında İtalya’da ortaya çıkan bir hareketin adıymış. Amaç küreselleşmeye karşı dokunun ve özgün yapının korunmasını hedefliyormuş. Bence şahane bir uygulama.
Kurulduğundan bu yana 30 kadar ülkeden 200 civarı kent bu birliğe kabul edilmiş. Öyle kolay kolay da kabul edilmiyor bu arada. 50 binden az nüfus, özgün yapıların korunması, trafiğin azaltılması, yenilenebilir enerji kullanılması, fast food yerine yerel yemek restoranları, eski yapıların restore edilmesi, gürültü kirliliğinin engellenmesi, hava kalitesinin yükseltilmesi, el sanatlarının korunması gibi 70 kritere uymak gerekiyormuş. 2017 itibariyle Türkiye’den 13 yer yavaş şehir olarak kabul edilmiş. Akyaka, Eğirdir, Gerze, Gökçeada, Halfeti, Perşembe, Şavşat, Seferihisar, Taraklık, Uzundere, Vize, Yalvaç ve Yenipazar. Aytıntılar…
Tam da gotik mimari, orta çağ, meydan derken bu şehri unutmamamı sağlayacak biriyle tanıştım. Tanıştım derken, tamamen sözsüz iletişim. Gittiğim gezilerde tanınmış meşhur güzergahlar yerine az bilineni tercih etmeye çalışırım. Acaba bu yol nereye gidiyor cümlesini mutlaka aklımdan geçirip, uygulamaya alırım. Şimdiye kadar başıma bi iş gelmedi Allah’tan ? ama bu taktik sayesinde çok güzel kareler çekmişliğim var. Bkz. Aspendos Tiyatrosuna giderken Bu yoldan gidersem nereye çıkar acaba ? deyip de keşfettiğim köprü ? İnstagramda takip edenler hatırlayacaktır.
Tabi benimki üstat Ara Güler’in Kestirme bi yol var ordan gidelim deyip de koca Aphrodisias antik şehrini ortaya çıkarması, çektiği fotoğrafları Newyork Times’a gönderene kadar kimsenin kaale almaması ve sonrasında dünyanın dikkatini çekmeyi başarması gibi bi durum değil elbette ? Hatta kendi anlatımlarında köylülerin bu antik kalıntılar üzerinde okey oynadıkları, köyde bank olarak kullandıkları, gibi ayrıntıları da var. Güzel bir yazı ? mutlaka okuyun derim.
İşte bu taktikle daha ücra bir sokakta gezerken bi dükkanın önünde sandalyede oturmuş akranlarıyla muhabbet eden eli bastonlu bi dayı gözüme ilişti. Kısa bir bakıştan sonra dayıya yaklaştım ve işaret diliyle kendisini çekip çekemeyeceğimi sordum. Hareketlerinden anladığım kadarıyla beni onaylamıştı. Ben de bir kaç fotoğrafını çektim. Tam o esnada işaret parmağını bana doğru kaldırıp bah hele sen bi bekle bakem mesajı vererek elini ceketinin iç cebine attı. Cebinden bir cüzdan çıkardı. Cüzdan dediğim de bir naylona sarılmış, içinde telefon numaraları, kimlik, mendil bulunan ve bir de defter benzeri olan bir şey. Aslında bu bizim yaşlılarımızın da sıklıkla kullandığına rastladığım o neslin cüzdanı.
Neyse açtı cüzdanın arasını bi kağıt parçası çıkarmaya çalışıyor. Aklıma ilk gelen dayının bu işi parayla yaptığı ve karşılığında benden para istemek için girişimde bulunduğuydu. Hemen elimi cebime attım ve bi kaç euro çıkarıp kendisine uzattım. O anda eliyle elimi itekleyip cüzdanından çıkardığı fotoğrafı bana doğru uzattı. Fotoğrafta daha önceki yıllarda Orvieto katedrali önünde çekilmiş harika bir kare. Evet mesajı almıştım. Evlat sen benim fotoğrafımı çekiyosun ama ben zaten meşhur bi adamım. Bak bu da benim gençlik yıllarımdan kalma bir fotoğrafım. Fotoğrafını beğendiğimi ima ederek oradan ayrılıyordum ki kolumdan tutup beni durdurdu ve fotoğrafı bana hediye etti ? Acık da tırsmadım değil hani ? Zaten gruptan ayrılmışım, tanıdık kimse de yok etrafta ?
Yolunuz Orvieto’ya düşerşe benden selam söyleyin :) Kesin tanır zaten beni ?
Neymiş efenim. Dil bilmek önemli ama evrensel dili kullanmak paha biçilemez. Teşekkürler Maksimiliano dayı. (İsmi de uydurdum elbette)
İtalya gezilecek yerler yazı dizisine Roma ikonları ile devam etmek için tıklayınız…
Mega Italya turunda göreceğiniz şehirler, yazılarım, fotoğraflar ve tam tur programı için tıklayınız
Çok cahilim çok… Finüküler, utili bir gezi yazısında öğrenmek iyi oldu. Dügürcük nedir onu da bir gezi yazısından öğrendim. Sakin sehirlerimizden Seferihisar bence artık sakin değil, Gökçeada köyleri sakin ama köyler zaten sakin olur. Turları da nature / city yapsınlar bence. Toskana vadisi Como gölü oraları görmek isterim. Maxi dayı, oğlum senin paran burada geçmez misafir baş göz demek istemiş sanırım. Kalemine kadrajınıza sağlık.
Yok efenim ne cahilliği :) hep beraber öğreniyoruz şunun şurasında. Bence de öyle dedi Maxi dayı :) daha çok şey dedik de birbirimize hep sözsüz iletişimle oldu. Teşekkür ederim. Güzel günler dilerim
Nezih Tavlaş’ın yazdığı “Foto Muhabiri Ara Güler’in hikayesi” yaz kitaplarımdan biriydi. Hatta geldiğimden beri fotoğrafla ilgili kimi alıntılar yapıp bana da çok ilginç gelen Afrodisias’ın keşfi, Ağrı dağındaki Nuh’un gemisine ait olduğu düşünülen izlerin çekilme hikayesi, fabrika sallanırsa objeklifler bozulur 40 senede 30 senede kuruyor bir mercek diye Ara Guler’in fotoğraf makinalarının Rolls Royce’si dedigi Leica fotoğraf makinalarının Almanya’daki fabrikasının ikinci dünya savaşı sırasında Amerikan ordusunca havadan bombalanmayıp o bölgenin motosiklet kıtalarıyla karadan zaptedildiği gibi bölümler üzerinden kitap ve Ara Güler hakkında bişeyler yazmayı planlanladığım halde önce bi türlü fırsat yaratamadım, fırsatım olunca da üşendim filan ama o hikayenin sonunu sana anlatiim? Yazıda Amerika’dan Geyre’de araştırma yapmaya gelen arkeologlar diyo ya o arkeologları da Ara Güler buluyo aslında. İlk önce çektiği şeyin ne olduğunu öğrenmek için fotoğrafları Sabahattin Eyüboğlu’na gösteriyor o, Roma ama hangi Roma diye düşünmeye başlayınca birlikte Arkeoloji müzesi müdürüne gidip ondan bi sonuç alamayınca da fotoğrafları ve fotoğrafların çekildiği yerin üzerinde işaretlendiği bi haritayı 1896 yılından beri yayınlanan mimarlık dergisi Architectural Review dergisine göndererek ortaya çıkarıyorlar Geyre köyünün Afrodisias üzerinde kurulduğunu. Sonrasında Amerika’nın en büyük dergilerinden Horizon yazı işleri fotoğrafları basmak için renklilerini isteyip bununla ilgili en iyi yazıyı kim yazar diye sorduğunda Ara Güler yine kendi gayretleriyle bi arkadaşının Amerika’daki akrabası Prof.Kenan Erim’in ismini veriyor. Sonrasında Ara Güler’in çektiği fotoğraflar üzerinden konuyu sahiplenen dünyanın en büyük arkeologlarından Prof.Kenan Erim Afrodisias’ın toprak altından çıkarılması için çalışmalar yapıp bir sürü ve firma ve aileden para getirip harfiyatı yaptırmasına rağmen Türkiye adamdan KDV istiyor. Bir süre sonra enfarktüsden ölen Kenan Erim için “umursamazlık ve bürokrasinin katı tutumu öldürdü Kenan Erim’i” diyor kitabında Ara Güler. Bu ve bunun gibi nice ilginç anekdot, dünyanın en önemli ressam ve yazarlarının portrelerinin çekilme hikayesi, hayatına değdiği yazar ve edebiyatçılarla ilgili anıları ve daha neler neler var kitapta. Bu yaz bitirdiğim ve iç sesimin sürekli “oha bu nası bi hayat lan” diye eşlik ettiği en eğlenceli kitaptı. Müsait bi zamanında okumanı çok isterim. Küreselleşmeye karşı dokunun ve özgün yapının korunmasını hedefleyen yavaş şehir olayında Eğirdir’in özgün yapıların korunması, yenilenebilir enerji kullanılması, fast food yerine yerel yemek restoranları, eski yapıların restore edilmesi, gürültü kirliliğinin engellenmesi, hava kalitesinin yükseltilmesi, el sanatlarının korunması gibi kriterleri nasıl aşıp o listeye girebildiğine şaşırdım. Diğerlerinin içinde gördüklerim var, görmediğim ama az çok fikrimin olup listede olmasını makul bulduklarım var ama Eğirdir şaşırtıcı hakkaten. Bu arada bloğu pc’den açıp ekledigin kareleri büyük ekrandan izlemek çok keyifli. Bi de burada bişeyler yazmak ig fotoğraflarının altına yorum yapmak gibi değil, çoğu yazıyla ilgili aklımda olan şeyleri telefon klavyesiyle yazmak zor geldiginden pas geçiyorum (pc de yazmaya üşendigimi de itiraf ediim hadi:) ama bu yorum vesilesiyle her yazıyı ve fotoğrafı ilgiyle takip ettiğimi de iletmiş olayım??
Usta Ara Güler’in bu keşfi beni de hep çok heyecanlandırmıştır Naciye. Ne zaman elimde makine bilinmeyen bi yoldan gitmeye karar versem hep aklıma gelir bu. Kitabı okumadım ama en kısa zamanda edinip okicam. Ama sen gayet güzel özetledin aslında olayı ? Açıkçası yavaş şehirler listesine ben de şaşırdım. Demek girmek için baya bi çaba sarf etmişler. Eğridir’i duyunca da direk aklıma geldin aslında ? hafiften bi kıskançlıkla. Blog olayı da daha çok “ya sen yazsana bi şeyler” modunda yönlendirmeler sayesinde el attığın bi mecra oldu benim için ama başladıktan sonra pc de olmanın verdiği keyf beni de etkiledi. Ben bi de tv ekranı kullanıyorum ? düşün artık İnstagrama sığmıyormuşum demek ? Bir de kalıcı bi şeyler olsun istedim. Keyif aldığım bi durum açıkçası. Açıklamalar da çok makbule geçti bu arada. Çok teşekkür ediyorum ? Üşenmeyip yazdığım için ?