Ne denli güçlü olursa olsun; her insanın aynalarını kırdığı karanlık bir odası vardır, içinde bir yerlerde!

Kimi zaman kaçtığı kimi zaman da sığındığı… Saklandığında onu kimseler bulamasın diye adresini gizlide tuttuğu…

Kimse duymasın bağırdığını!

Kimse görmesin ağladığını!

Kimse anlamasın canının acıdığını!

Öyle ya… Güçlü insanlarız biz! İçimizde fırtınalar kopsa da dışımız süt limandır bizim…

“Kızılcık şerbeti içtim!” demeyi öğretmişler bize vakti zamanında ve demişler ki;

“Güçlü insanlar, bir yerlere yığılmazlar. Başını dizlerine yaslayarak hıçkıra hıçkıra ağlamazlar. Mücadele etmekten yorulmazlar. Savaşlara girmekten, yaralar almaktan, kaybetmekten korkmazlar. Hiç kimse kanatamaz onları. Pişman olmazlar; keşke demezler. Koşarlar ve durmak akıllarına bile gelmez. Çünkü onların dinlenmeye ihtiyacı yoktur.”

O yüzdendir ki saklanmışız gücümüz tükendiğinde. Anlatmamışız derdimizi. Paylaşmamışız kimseyle. Karanlık odalarda avazımız çıktığı kadar bağırmışız da kimselere duyurmamışız sesimizi. Göstermemişiz içimizin kıyametini…

Odanın kapıya en yakın duvarına astım ben aynamı; gördüğümden kaçmak kolay olsun diye… Çünkü bazen öfkeyle baktım aynadan yansıyana bazen de utançla. Kendimden bile cayarcasına… Tüm güçlülere tezat düşerek…

Kırılmışsa kanatlarım eğer içeri girerken, aynadan almışım öcümü. Gücüm bir ona yetmiş demek ki… Çıkarken de halimi görmesine kızmışlığımla çarpmışım kapıyı, “Daha da gelmem!” diyerek…

Hayatın dur durak bilmeyen telaşlarının arasında kaybolmuşken, kendimi bulmaktan gayrı tasam olmadı benim. Her şeyden kaçıp oraya sığındığım zamanlarımda, dağıldığımı kimseler görmeden toparlanmak oldu tek gayem.

Netice de omuzda taşınan kadar hafif değildir yüreğin yükü. Soluklandırmak lazım ki taşıyanı devam edebilsin yaşamaya… Atsın ki fazlalıklarını, o aynadan kendine göz kırpıp “Ben de önemliyim!” dedikten sonra gülümseyerek çıksın o odadan.

Velhasıl kelam;

O güçlü insanların, parçalarını kendileriyle bütünleyip serüvenlerine devam etmeleri için hayata es verdikleri zamanları da olur; odalarına kapanıp boğazları ağrıyıncaya kadar kendileriyle konuştukları da…

Belli etmeme gayretinde olsalar da yorulurlar, bıkarlar, yıkılırlar, çaresiz kalırlar ve hatta ağlarlar. Ama asla vazgeçmezler aynada gördüklerinden…