-Şaşırttın beni, kadın. -Niye? -Beklemiyordum. -Yaparım ki öyle ben… -Biliyorum. Böyle konularda çok düşüncelisin. Aslında biliyorum senin bu incelikli hallerini ama ne bileyim işte beklemiyordum yine de… Çok naziksin. -Huyum kurusun. -Güzel bir huy, kurumasın...
Fark ettim de… Yaş aldıkça anneme benziyorum! Zamanında burun kıvırdığım birçok davranışını, şimdilerde yaparken buluyorum kendimi. Kırmızı bir ruju vardı mesela. Nefret ederdim kırmızıdan. Bir de ruj yani… “Ayy bu ne anne yaa, sürme şunu.” derdim. Şarkı söyleyerek...
“Kadın dediğin…” diye başlayan cümleler vardır ya hani, ben pek haz etmem o cümlelerden. Bir kalıba sığdırılamaz ki kadın dediğin. Her kalıp sığ kalır çünkü kadının derinliğine. O yüzden “Kadın dediğin…” kısımların bir adım ötesine geçmek lazım...
“Beni hiç anlamıyorsun!” dedi. Sanki ben hiç iğreti olmamışım, yerim sandığım yerde eğreti durmamışım gibi. Ben hiç ağız dolusu küfretmek varken sadece yutkunmakla yetinmemişim gibi. Kabuğuma çekilmemişim; etrafıma duvarlar örmemişim gibi. Avazım çıktığı kadar...
Kim ne diyor