“Kadın dediğin…” diye başlayan cümleler vardır ya hani, ben pek haz etmem o cümlelerden. Bir kalıba sığdırılamaz ki kadın dediğin. Her kalıp sığ kalır çünkü kadının derinliğine. O yüzden “Kadın dediğin…” kısımların bir adım ötesine geçmek lazım gelir.

Sırf kadın olduğu için bile kadına saygı duymak gerekir. Ağlamasına-Kahkahasına, Hüznüne-Sevincine, Öfkesine-Sakinliğine, Takmasına-Geçiştirmesine, Şevkine-Gönlü geçmişliğine, Şımarıklığına-Ağırbaşlılığına, Sesine-Sessizliğine, Varlığına-Yokluğuna; Nazına-Kaprisine, Tutkusuna-Arzusuna, Süsüne-Püsüne; kendine dair neyi varsa onların hepsine…

Uçsuz bucaksız bir deryadır zihni. Vardır kıyıya vuran her şiirinin bir hikayesi. Dinlemeli… Bir kalıba sokmaya çalışmak yerine yaşanmışlıklarıyla kendi şeklini oluşturmasına izin vermeli.

Birçok sıfatla donatılmıştır kadın… Evlat, kardeş, torun, yeğen, hala, teyze, anne, büyük anne, arkadaş, dost, sevgili, eş, ev hanımı ya da bir mesleğin icra edeni, … Bazen de olmayanın yerini doldurmak için başka hırka giyer üzerine, sorumluluklarının hakkını verme çabasıyla.

Hayatın akışına yetişmek için koşturup dururken dinleneceği bir liman arar; bir akşam, yaktığı mumun ışığıyla aydınlanan mutfak balkonunda oturmuş kahvesini yudumlarken bulduğu o anlık huzuru, daha geniş zamanlara yaymak arzusuyla.

Naif bir genç kızla nahif bir kadın arasında gidip gelirken dokur benliğinin kilimini… Yıllar geçer, yaş alır, dişileşir, bilge bir kadın olur ama küçücük bir kız çocuğunu da saklar kuytularında. Bez bebekleri, çiçekleri, balonları, lunaparkları; duyduğu her kıpırtılı müzikte dans etmeyi ve o tiz sesiyle şarkılar söylemeyi seven küçük bir kız çocuğu… Herkese yakınlaşabilir de içindeki o çocukla derdi olana uzak kalır.

Ve mücadelesinin içinde gülmeyi keşfeden kadın; gülünce geçmeyene gülüp geçmeyi de keşfeder bir gün… “Ay bu da bu yaşta ne çok gülüyor!” diyenlere inat; yüzündeki çizgilere rağmen; hiç yaşlanmayacak olan gülüşüne güvenmeyi öğrenir sonra. (O çizgilere, kırışıklık da denmez ayrıca; bazılarının lügatında “Mutlu Kadın Çizgileri” diye geçer onlar.)

Dişleri ve tırnakları da vardır kadının; sarıp sarmaladığı ipeksi bir koynu da… Hırçınlığın zirvesini de yaşar; zevkin doruklarını da… Demem o ki; kadının hangi teline basarsan o makamdan duyarsın payına düşen nağmeyi.

Düşündüğünden az olduğunu hissetse de kimi zaman, başkalarının düşündüğünden çok daha fazlasıdır aslında kadın. Kimsenin gücü yetmez, kadının gücünün yetmediğine.

Bazılarının “Kadın işte!” deyip geçtiği; sen…

Ufacık bir aralıktan bir can bırakırsın dünyaya; o candan insan yaparsın… Elindeki emek; toprağa değse yemek, una değse ekmek olur. Gülüşünü ya da gözün yaşını kattığın her şey lezzet bulur, bazen damakta bazen de ruhta…

Evrenin şefkat damarısın, sen…

Büyü, geliş, değiş, dönüş ama asla o damarı kesme!

Sana atfedilen tüm kalıplardan münezzeh olan; sen…

Hayatın sana sunmuş olduğu rol ne olursa olsun, sakin gölün kuğusu da olsan komşu köyün delisi de; bir fikrin ince gülü de olsan kaktüsün dikeni de, kendi ışığını yak o dünya denen sahnede.

Herhangi bir şeyi yapmak için sebebi, sadece isteği ve sevgisi olan, sen…

Olmak istediğin kadın ol ve olduğun kadını sev!Kadın Dediğin Kadın İşte Bencileyin Cümleler Çekergezer Hakan Aydın Fotoğrafları