Toprağında bir ağaç var artık… İzin ver! Çiçekleri açsın dallarının. Anla onu! Ne gerekiyorsa onlarla yaklaş ona. İhtiyacı varken senin ışığına; emeğin değsin onun dallarına. O zaman bak gör, yerini seven çiçekler misali nasıl da şımaracak sana. Sen yeter ki pes...
-Şaşırttın beni, kadın. -Niye? -Beklemiyordum. -Yaparım ki öyle ben… -Biliyorum. Böyle konularda çok düşüncelisin. Aslında biliyorum senin bu incelikli hallerini ama ne bileyim işte beklemiyordum yine de… Çok naziksin. -Huyum kurusun. -Güzel bir huy, kurumasın...
“Kadın dediğin…” diye başlayan cümleler vardır ya hani, ben pek haz etmem o cümlelerden. Bir kalıba sığdırılamaz ki kadın dediğin. Her kalıp sığ kalır çünkü kadının derinliğine. O yüzden “Kadın dediğin…” kısımların bir adım ötesine geçmek lazım...
“Beni hiç anlamıyorsun!” dedi. Sanki ben hiç iğreti olmamışım, yerim sandığım yerde eğreti durmamışım gibi. Ben hiç ağız dolusu küfretmek varken sadece yutkunmakla yetinmemişim gibi. Kabuğuma çekilmemişim; etrafıma duvarlar örmemişim gibi. Avazım çıktığı kadar...
Ne denli güçlü olursa olsun; her insanın aynalarını kırdığı karanlık bir odası vardır, içinde bir yerlerde! Kimi zaman kaçtığı kimi zaman da sığındığı… Saklandığında onu kimseler bulamasın diye adresini gizlide tuttuğu… Kimse duymasın bağırdığını! Kimse görmesin...
Kim ne diyor